7 Eylül 2016 Çarşamba

Son Şeyler Ülkesinde/Paul Auster


Bunlar son şeyler diye yazdı. Birer birer ortadan kayboluyor ve asla geri gelmiyorlar. Görmüş olduğum, artık olmayan şeyleri sana anlatabilirim, ama buna zaman bulacağımı sanmıyorum…




Diye başlıyor bu farklı roman. Paul Auster’in 1987 yılında yazdığı benim de yazarın en sevdiğim kitabı olan “Son Şeyler Ülkesinde” bence distopik roman türünde gayet başarılı bir biçimde yerini alıyor. Distopya deyince ilk akla gelen romanlardan biri olmamasının sebebi belki de Auster’in bu romanda ilk defa böyle bir tarzı denemiş olması olabilir. Auster’ın bu türde daha çok eser vermesi gerektiği kanaatindeyim.


Kitapta anlatılan isimsiz şehirde, her türlü üretim durmuş, insanlar çöpten beslenir hale gelmiş, hırsızlık normalleşmiş, doğum oranı neredeyse sıfır olmuş, insanlar için ölüm kurtuluş olmuştur. Kitaptaki her şeyin hızla yok olması, roman boyunca sizi dehşete düşürürken, ana karakterin ve insanların yaşadığı açlığı sonuna kadar hissediyorsunuz. Yazarın romandaki atmosfere sizi de dahil edebilmesi bence gerçekten çok başarılı. Bir çırpıda, koyu gri atmosfer içerisinde, hafif titrek bir şekilde okunan romanın sonunda “Olabilir mi?” sorusu kalıyor aklınızda. Kitap içerisinde, Stefan Zweig’ın Amok Koşucusu uzun öyküsüne çok benzettiğim bölüm de beni oldukça etkiledi.  

Sonuç olarak, sonbahara yaklaşırken okununca insanı daha da depresif bir moda sokabileceği uyarısını da yaptıktan sonra, distopik roman türünde mutlaka ve mutlaka okunması gereken kitaplar listenizde bulunması gerektiği kanaatindeyim. 


Günler tam gerektiği anda, güneşin aydınlattığı şeyleri tüketecek gibi olduğu sırada son buluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder