27 Nisan 2017 Perşembe

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine/ Schopenhauer

Okuyorsanız, okumayı hayat ideallerinizden biri haline getirdiyseniz, yazıyor ya da yazmayı düşünüyorsanız, okumayı seviyor ama doğru seçimler yapamıyorsanız, her şeyi geçtim düşünüyor ve düşündüğünüzün farkındaysanız bu kitabı alın okuyun. 

Ünlü Alman filozof Schopenhauer'in yukarıdaki hususlar üzerine oldukça etkileyici bazen kızgın bir üslupla yazdığı bu eser o kadar çok şeye işaret ediyor ki, hele iyi bir okuyucuysanız sizi en önemli yerlerden vuruyor.

Düşünmeyi, iyi okumayı, yazmayı, tercümeyi, mutluluğu, budalalığı, yazarlığı, çok satan listelerini, yayın evlerini, zorlama ve çetrefilli dil kullananları, içi boş düşünceleri allayıp pullayanları, sadeliği, rüküşlüğü, soyutu, somutu, aptallığı, dehayı vurucu üslubuyla anlatıyor.
Bu eserde de o kadar çok altı çizili cümle var ki... O kadar çok yazdım ki affedin lütfen...Hiçbirine kıyıp da atamadım. Hepinizin okuma aşığı olduğunu biliyorum bu nedenle şiddetle tavsiye ediyorum...

Not: Eser boyu Hegel'e olan kızgınlığı dinmiyor üstadın...

Hatırlamalı;

Haricen, ihtiyaç içerisinde bulunmak ve yoksunluk ıstırap üretir; buna karşılık eğer bir insan sahip olması gerekenlerden daha fazlasına malikse bu sefer de yakasını can sıkıntısına kaptırır. 

İnsan mutluluğunun iki temel düşmanı; ıstırap ve can sıkıntısı...

İnsanların yarenlik için hemcinslerinin, oyalayıcı şeylerin, eğlencenin, her türden lüzumsuz lüksün peşine düşmesi esas itibari ile bu deruni ruhsal boşluk nedeniyledir ki çoklarını savurganlığa ve sefalete sürükler.

Bir insanın bu dünyadaki seçimi bir yandan yalnızlığın, diğer yandan bayağılığın ötesine çok fazla geçemez...

Sıradan insanlar sadece zamanlarını nasıl harcayacaklarını düşünürler; herhangi bir yeteneğe sahip insan zamanını nasıl kullanacağıyla meşgul olur.

Mutlu olmak kendi kendine yeter olmak demektir.

Yeryüzündeki en mutlu talih, fevkalade seyrek tesadüf edilen zengin bir kişiliğe ve daha da özelde iyi bir akıl donanımına sahip olmaktır; bu en mutlu talihtir, her ne kadar son kertede çok parlak olduğu söylenmese de...

Kişisel rahata erişmeye adanmış bir hayat, genişlemesine genişleyecek ama asla derinleşmeyecek bir hayat, onun yanında sefil bir gösteriden başka bir anlam ifade etmez: söylediğim gibi yine de insanlar bu bayağı hayat tarzını amaç haline getirirler.

Zihnin hayatı sadece sıkıntıya karşı bir koruma bir kalkan değildir; aynı zamanda can sıkıntısının tehlikeli neticelerini de savuşturur; bizi mutluluğunu bütünüyle dış dünyaya bağlayan insanın er geç karşılaşacağı kötü dostlardan, birçok tehlikelerden, felaketlerden, kayıplardan ve savurganlıktan uzak tutar.

Ruh zenginliği yegane hakiki zenginliktir, çünkü diğer bütün zenginlikler beraberinde kendilerinden daha büyük dert ve bela getirirler.

Aristoteles  felsefeye adanmış bir hayatın en mutlu hayat olduğu sonucuna varır.

Geliştirip kullanması kendisinden beklenen bir yetenekle doğmuş insan en büyük mutluluğu bunu kullanmada bulur. (Goethe)

Düşünce dünyası sınırsız, zararsız ve sakindir.

Cehalet ancak zenginlikle bir arada bulunduğu zaman soysuzlaştırıcıdır. Sefalet ve ihtiyaç yoksul insanı sınırlar; onun işi yahut uğraşı bilgisinin yerini alır ve düşüncelerini işgal eder. Fakat cahil olan zenginler sadece zevkleri peşinde koşarak ömürlerini tüketirler ve vahşi bir hayvana benzerler; her gün görülebileceği üzere...

Okunan şeyler ancak derin düşünceyle hazmedilebilir.

Eğer okuyabilecek zamanı da satın alabilseydi kitap satın almak insan için iyi bir şey olurdu; fakat insanlar genellikle kitap satın almayı o kitapların içindeki şeyleri elde etmekle ve onlara hakim olmakla karıştırırlar.

Gerçek bilgi sahibini hiçbir zaman kibirlendirmez, şüphesiz bu temeli sağlam bir düşüncedir.

Halk yeni olanı okumayı iyi olanı okumaya tercih edecek kadar saftır.

Anlaşılmaz alan anlayışsız (akılsız) olana akrabadır.

Bir kimsenin konuştuğu gibi yazması neredeyse tersi kadar, yani yazdığı gibi konuşmaya çalışması kadar kusurludur.

Küçük bir düşünceyi anlatmak için çok sayıda sözcük kullanmak her zaman her yerde vasatlığın en şaşmaz işaretidir; buna mukabil çok sayıda düşünceyi birkaç sözcüğe giydirmek seçkin kafaların hiçbir zaman aldatmayan belirtisidir.

Bir insan ancak üzerine düşündüğü şeyi bilir.

Yerkabuğunun katmanları içerisinde eski zamanlarda yaşamış olan canlıların kalıntılarını muhafaza ettiği gibi, bir kütüphanenin rafları üzerindeki kitap dizileri de benzer şekilde geçmişin hatalarını ve bunların ne şekilde sergilendiğini biriktirir.

İyi olanı okumak için kötü olanı hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli: çünkü hayat kısa ve hem zaman hem dinçlik insan için sınırlı.

20 Nisan 2017 Perşembe

Gen Çeviktir/Matt Ridley


"Profesörler kendi çocuklarının zekasını doğaya, öğrencilerinin zekasını ise yetiştirmeye atfetmeye meyillidir."

Evet çokça "başucu kitabı" olarak adlandırdığım kitapları paylaşıyorum sizlerle ama elimde değil... O kadar değerli eserlerle karşılaşıyorum ki başucu sıfatı az geliyor onlara. "

"Sapiens" kitabını bitirip bu tarzdan çok hoşlanınca hızla genlerle ilgili kitap arayışına girdim. O dönemde karşıma çıkan bu eserde altını çizmediğim yer kalmadı, okudukça etkilendim, etkilendikçe okudum... Keşke bir de öğrendiklerimizi uzun süre aklımızda tutabilsek. 

Kitapta, genlerin yapısı, genler ve ahlak, otizm, suça yatkınlık, ikizler ve evlat edilen bireyler üzerine araştırmalar, şizofreni, hamilelik, kalp rahatsızlıklarının bebeklikle bağlantısı, yetiştirme, çevre, yetenek, yeteneksizlik, korku, davranış, kişilik gibi konular herkesin kolayca anlayabileceği bir dille, aşırı etkileyici örneklerle anlatılmış. Cesur Yeni Dünya distopyasına yazarın göndermesi ve Babalar ve Oğullar gibi büyük eserlerden alıntılar da oldukça keyif verdi bana okurken. Aşağıda altını çizdiğim hep hatırlamak istediğim yerleri yazdım. Mutlaka alın okuyun sadece "Sapiens" ve "Homo Deus" ile kalmayın...

Hayvanlar doğal güçlerin nesneleridir, kendi kaderlerinin potansiyel özneleri değildirler. 

Herhangi bir hayvana kıyasla kendimizin farkında olma, hesaplama, çevremizi değiştirme yeteneğimiz çok daha büyüktür.

Guguk kuşu Afrika'ya göç eder, geri gelir, ötüşüyle kur yapar, bütün bunları yapan yavru kuş, anne babasını ya da kardeşlerini asla görmemiştir.

Gen etkili olacaksa çevreyle etkileşim içerisinde olması gerekir.

Yetiştirme doğayı körükler ona karşıt değildir.

Mizah anlayışının kalıtılabilirliği düşüktür.

Entellektüel bir aile ortamında yaşamak, bir entellektüel olma şansınızı yükseltir.

Genler sizi zeki yapmaz, öğrenmekten hoşlanmanızı sağlarlar. Bundan hoşlandığınız için, o işe daha fazla mesai harcarsınız, zekileşirsiniz.

Sabah nasıl günü gösterirse, insanı da çocukluğu gösterir, John Milton.

Hayatının ilk birkaç ayımda görsel deneyim yaşanmazsa, beyin gözünün gördüğünü yorumlayamıyor. Kritik dönem geçmiş oluyor.

İnsan doğası, büyük oranda zihnin boş kağıdına deneyimlerin yazdığı yazıdır.

İnsanlar sadece sütle yaşamaz, sevgi şişeyle ya da kaşıkla vermenize gerek olmayan bir duygudur...(Hawlow)

İnsanlar yaygın olarak örümceklerden, karanlıktan, yüksekten, derin sulardan, kapalı yerlerden, gök gürültüsünden korkar. Bunların hepsi Taş Devri insanları için bir tehditti, oysa çağdaş yaşamın çok daha büyük tehditleri için, örneğin arabalar, silahlar, kayaklar, elektrik prizleri gibi tehditler için böyle fobiler oluşmaz.

İki ayak üzerine kalkmak sadece nesneleri taşımaya yaramadı, aynı zamanda konuşmaya da yaradı. Çoğu primatın ön uzuvları sohbete dalamayacak kadar vücudu taşımakla meşguldür.

Çocuk bakımı sanki C vitamini gibidir, yeterli olduğu müddetçe, biraz daha fazla ya da az olmasının hiçbir uzun vadeli etkisi olmaz.

İnsan doğasının dış etkilere karşı dirençli olması beyin yıkamaya karşı bir siperdir. En azından içimizden gelen güçler bizi belirler, başka birinin etkisi değil.








13 Nisan 2017 Perşembe

Doğu Avrupa'da Yolculuk/Gabriel Garcia Marquez

Marquez'in 1950’lerde gazeteci olarak Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelere yaptığı seyahatin güncesini içeren bu gezi tarzındaki eserde, Doğu Almanya'dan başlayıp Çekoslovakya, Polonya, Macaristan ve Sovyetler Birliği'ne kadar Marquez'in üstün gözlem yeteneği, gazetecilik alt yapısı ve insancıl tarafıyla belki başkalarının farkına varamayacağı detayları objektif bir biçimde gözler önüne seren bir anlatı var.

Marquez' i bu eserde büyülü gerçeklik tarzının çokça dışında gazetecilik kimliği ile görsek de böyle ilginç detayları olan bir gezi eserini ancak Marquez gibi usta bir kalem yazabilirdi diyorsunuz içinizden. Bazı detayları anlatırkenki kelime oyunları ve kullandığı benzetmeler kendi tarzını ele veriyor ara ara. 

Öyle çok yer ilgimi çekti, öyle çok paragrafın altını çizdim ki zaten ince ve okuması çok kolay olan bu eser kısacık bir zaman diliminde aklımda bir sürü ilginç deneyimle bitiverdi. Moskova'ya iki kez seyahat etmiş biri olarak keşke daha önce okusaymışım bu eseri diyorum. 

Kitabın neredeyse bütününde ilgi çekici hususlar olması Marquez'in gözlem kabiliyetiyle ilgili aslında. Örneğin, Hitler'in, Ruslar artık evinin kapısına dayandıklarında, metroya sığınmış olan insanlar çarpışmak için sokağa çıksınlar diye metroya su basmaları emrini vermesi ve bu nedenle metronun iğrenç ve nemli durumda olması, Çekoslovakya'daki doktorlara ve tiyatro müdürlerine orantısız maaşlar ödenmesi, kot pantolonun bu ülkede şaşkınlıkla karşılanması, Polonya'da turistlerin pasaportlarına çok dikkat etmeleri gerektiği, çünkü ülke vatandaşlarının ülkeden kaçmak için pasaport kolladığı, Polonya'da halkın temel ihtiyaç maddelerini almak için girdikleri her kuyrukta kitap okumaları (özellikle Jack London), Varşova'nın tarihi belge, fotoğraf ve malzemelerle yeniden inşaası, partilerde resmi arabaların şoförlerinin de bulunması, SSCB'de tek bir Coca Cola reklamının olamaması, Sovyetler Birliğinde pijamanın normal giyimden daha kaliteli olması ve insanların pijamayla sokağa çıkabilmesi, Stalin hakkındaki çok farklı ve ilginç gerçekler, Moskova metrosunun aşırı süsü gibi detaylar oldukça ilginç. Bu eseri büyük zevkle okuyacağınızı tahmin ediyor, güzel günler diliyorum...

Hatırlamalı;

Burada işçilerim, tek bir odanın içinde balık istifi gibi yaşayıp yılda yalnızca iki kat elbise almaya hakları varken, bir Sovyet füzesinin aya vardığını öğrenmenin mutluluğu içinde koltukları kabarıyordu.

Batı Berlin bir şehir değil bir laboratuvar. Yönetim değneği ABD'nin elinde.

Bazı bölgelerde sokağın karşı tarafına geçmek yeterli. Bir kaldırım sosyalist, öteki kapitalist.

Konfeksiyon sanayi, rekabetin özendirmesi olmayınca, ancak korkuluklara giydirmeye yaraşır birtakım korkunç giysiler üretiyor.

Genç bir Sovyet yazarın Stalin için söylediği: "Onda karşı olduğum tek şey gezegenin en büyük ve en karmaşık ülkesini sanki bir dükkan yönetir gibi yönetmek istemesi olmuştur."

Doğa ve Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler/ Henry David Thoreau




Deneyimin güneş yanığı ve nasırının uzağında yan gelip yatarken kendini arınmış olarak hayal etmekte, düpedüz aldanmışlık vardır.

Aslında tek bir doğru yön vardır, ancak aldırışsızlığımız ve ahmaklığımız yüzünden yanlış yolu tutmaya pek yatkınızdır.

Hissettim ki bu kahramanlar çağının ta kendisiydi, yalnızca biz farkında değildik, çünkü kahraman genellikle insanın en sade ve isimsiz olanıydı.

Ben ormana, kırlara, tahılı büyüten geceye inanırım.

Yabanıl olan nasıl da yakındır iyiye.

Bir kasabayı ayakta tutan, içinde yaşayan erdemli insanlardan çok, o kasabayı çevreleyen ormanlar, bataklıklardır. Her nerede toprağın altında yabanıl bir orman bozunup üstünde yabanıl bir orman dalgalanıyorsa, oradaki kasaba sadece tahıl ve patates yetiştirmeye değil, gelecek çağların şair ve filozoflarını yetiştirmeye de elverişlidir.

Gerçekten iyi olan bir kitap, Batı'nın çayırlarında veya Doğu'nun cangıllarında keşfedilen yabanıl bir çiçek misali doğaldır, beklenmedik ve anlaşılmaz bir şekilde zariftir, kusursuzdur.

Güzel Bilgi'nin yayılmasına ihtiyaç vardır; zira bizim bilgi diye böbürlendiklerimiz, bir şeyler biliyor olmanın bizi gerçek bilgisizliğin avantajından mahrum bırakan kibrinden başka nedir ki?

Yetişen her insanı yıldan yıla daha az düşünce ziyaret etmektedir, çünkü zihnimizin ormanları tahrip edilmiştir-ya lüzumsuz hırs yangınlarına kurban edilmiş, ya da kereste değirmenine yollanmıştır, düşüncelerin tüneyebileceği sadece bir iki dal kalmıştır.

Horoz için; Geri kalmamış, erken kalkıp yola düşmüş, tam zamanında olması gereken yerde, zamanın en ileri safında.

Ayaklarımız doğanın ortasına basmadığı sürece, yüzümüz sararıp solacaktır.

Dünyayı boğan harala gürelenin tümü, gecenin uygun gördüğü ölçüyü bir gıdım değiştirmez. Her nabız atımı, cırcırböceğinin şarkısı ve duvardaki tahtakurusunun tıkırtılarıyla uygun zamanlıdır. Değiştirin bunları değiştirebilirseniz.

Demiryolu kıyısında uyuyup hiç rahatsız olmayabilirsiniz: İnsanın doğası hangi seslerin kulak kabartmaya değer olduğunu iyi bilir, tren düdüğünü duymazdan gelir.

Karakterin ekin vaktini yaşamamış birinden düşünceler hasadı bekleyebilir miyiz?