30 Ekim 2016 Pazar

Bir Elin Sesi Var/Anthony Burgess

İş Bankası Modern Klasikler Dizisi kitap seçimi yaparken çokça başvurduğum bir dizi. Otomatik Portakal kitabı ile kült kitap yazarları arasında yer alan Anthony Burgess'in "Bir Elin Sesi Var" kitabı da bence okunması gereken distopik romanlar arasında yerini alıyor.  Edebiyatta dahilik denince aklıma gelen yazarlardan biri Anthony Burgess...Yani yazım oyunları ile dahice konuları bir araya getirebilmek her yazarın harcı değil...

Kitap eğitimsiz ve sığ bir kadın olan ana karakterin eşinin ağzından anlatılıyor ki bu da romana ayrı bir ilginçlik ve mizah gücü katıyor. Janet hayattaki tek hobisi hayali ve amacı televizyon izlemek olan bir kadın karakter. Baş karakter Howard ise hayatın entellektüel ve sanatsal değerleri hakir gören çürümüşlüğüne bozulmuşluğuna çok öfke duyan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Kitapta metafor olarak amaçsız ve değersiz hayatları işaret etmek amacıyla televizyonun kullanılması ise 1961 yılında yayımlanan romanın günümüzü nasıl da betimlediğinin göstergesi... Kitap ismi malay dilinde karşılıksız aşk anlamına gelmekte olup, parayla herşeyi alsanız bile bir karşılık elde edemeyeceğinizi ifade etmekte. Bu ilginç anlamı bilmeden benim için de kitap ismi ve kitap konusunu bağdaştırmak zor oldu başlarda. Şu sıralar çok ünlü olan Black Mirror isimli dizi ve Açlık Oyunları filminin bazı sahnelerine inanılmaz benzettiğim kitap, gerçekten başarılı konusu ve düşündürücü öğeleri ile mutlaka okunmaya değer. 



18 Ekim 2016 Salı

Günün Kelimesi: Nefret


Burma Günleri/George Orwell




Beyni geliştikçe-beyninizin gelişmesini durduramazsınız ve yarı eğitimlilerin en büyük trajedilerinden biri, geç gelişmeleridir; çünkü o zamana kadar yaşamda bir yığın yanlış yapmışlardır- İngilizler ve imparatorluk ile ilgili gerçekleri kavradı.


George Orwell’in ilk kez 1934 yılında ABD’de yayımlanan, gençliğinde sömürge polisliği yaptığı günlerdeki deneyimlerini ve imparatorluk yönetimine tepkisini Flory karakterine bürünerek yazdığı bu değerli roman ıskalanmaması gerekenlerden. (Not: Orwell 1922-27 yılları arasında Hindistan imparatorluk polisi olarak görev yapmış ancak imparatorluk yönetiminin iç yüzünü görünce istifa etmiştir.)


Orwell, İngilizlerin Birmanya diye de bilinen resmi adı Myanmar olan Burma’daki yaşamı, İngiliz sömürgeciliğini, onların yerel halka yönelttiği acımasızlığı, yerli halk arasında yükselmek isteyen memurların nasıl bencilce birbirlerine oyunlar oynadığını, küçük bir topluluk olarak orada bulunan İngilizlerin arasındaki çıkar ilişkisini ve şaşırtıcı bir biçimde yerli halkın da kendisini nasıl aşağıda gördüğünü, ırkçılığı tüm çıplaklığıyla anlatıyor. 

Konunun ilgi çekiciliğinin yanında, Orwell’in edebi olarak da olgun bir döneminde yazdığı romandaki bilinmeyen nemli, yabancı topraklardaki aşkın, fiziksel görüntüye yönelik endişenin psikolojik boyutunun, yalnızlığın, ezilme ve üstünlük psikolojisinin, giyimin, yeme ve içmenin, hobilerin yarattığı sınıfsal farklılıkların, toplumlar arasındaki çeşitliliğin, mekanların, kişilerin anlatılırken ki edebi yazımın atlanmaması gerekiyor. Okurken, Orwell kalemini konuşturmuş ifadesini çokça aklımdan geçirdiğimi belirtmek isterim. Orwell bana yine çokça derinlik ve edebi lezzet katmayı başardı, umarım siz de sever ve hemen okuma listenize eklersiniz…


Durum uygunsa sevap kazanma fırsatını hiç kaçırmazdı. Onun gözünde bir kenara yığılan sevaplar, bankaya yatırılan paralar gibi sürekli olarak artan şeylerdi.


Yeşil güvercinleri yaşarken bu kadar yakından görmek pek olanaklı değildir. Onlara ateş edildiğinde, eğer hemen ölmedilerse ölünceye kadar tutundukları dala asılı kalırlar ve aşağıda bekleyen artık vazgeçip gittikten sonra yere düşerler.


Bir ayyaş, serseri, korkak, kalleş, düşük ahlaklı biri olmakta özgürsünüz; ama kendiniz için düşünmekte özgür değilsiniz.

12 Ekim 2016 Çarşamba

Beyaz Diş/Jack London




Vahşi Doğa hareketten haz 
etmez. Yaşam ters gelir ona, çünkü yaşam harekettir, onun amacı ise her hareketi yok etmektir. Denize doğru akmasın diye suyu dondurur; ta yüreklerine kadar buz tutsunlar diye ağaçların özsularını çeker; ama Vahşi doğanın en gaddarca ve korkunç şekilde dize getirdiği, insandır-tüm yaşayanlar içinde en kaynaşık olan ve her hareketin eninde sonunda durması gerektiği hükmüne her daim isyan eden insan.



Jack London’un en önemli eserlerinden biri olan Beyaz Diş’te, hem kurt hem de köpek kanı taşıyan kurt kırması Beyaz Diş adlı kurdun gözünden Kuzey’in zorluklarla dolu bölgelerindeki açlık, soğuk, hayatta kalma çabası anlatılıyor. Genellikle çevremde “ortaokuldayken okumuştum”, “çocukluğumun kitabı” yorumlarını duyuyorum. Tabii ki hayatta gerçek sevgiyi, zorluğu, mücadeleyi anlatması açısından çocuklara yönelik versiyonunun da çok keyifli ve öğretici olduğunu düşünsem de ilerleyen yaşlarda alt metinlerin ve metaforların gerçek anlamda anlaşılması açısından mutlaka ve mutlaka tekrar okunması gerektiğini düşündüğüm bir klasik.



Kurdun köpeğe dönüşümü, efendi köpek ilişkisi, köpekler arası mücadele gibi konuları gerçek yaşamınıza aktardığınızda bir sürü öğreti çıkıyor karşınıza. Kendi hayatımıza ait çokça yaşanmışlık bulabileceğimiz bu eserde, alt metinleri anlamaya çalışırken köpeklerin dünyasına dair de çokça şey öğreniyorsunuz tabii. Hem natüralist hem de varoluşçu öğeler taşıyan bu şaheseri keyifle tavsiye ediyor iyi okumalar diliyorum…



Dünya merhametsiz ve nezaketsiz görünüyordu gözüne-sıcaklıktan yoksun, içinde okşamalara, sevgi gösterilerine ve tatlı coşkulara yer olmayan bir dünyaydı bu.

3 Ekim 2016 Pazartesi

Deniz Kurdu/Jack London


Kimse fırsatı yaratmaz. Bütün büyük adamların tek yaptığı, fırsat ayağına geldiğinde onu tanımaktan ibarettir. Fırsatı görür görmez tanırdım, ama hiç gelmedi...

Elitist bir entelektüel olarak yetişen Humprey Van Weyden, deniz kazası sonucu Hayalet isimli geminin kaptanı Wolf Larsen tarafından kurtarılır... Bu şekilde başlayan bu şaheseri farklı düzeylerde okunabilecek bir eser haline getiren Jack London’un muazzam kalemidir. İster bir denizcinin güncesi gibi okunarak maceranın derinliklerine varabilir, isterseniz de elitist, idealist Van Weyden ile yaşamını idame ettirmek dışında hiçbir kaygısı olmayan Wolf Larsen arasındaki derin ikili sohbetlerin içine girebilirsiniz. Hayatın kutsallığı ile materyalizmin karşılıklı olarak masaya yatırıldığı derin diyaloglarda mutlaka sizin de ilginizi çok çekecek alt metinler olacaktır.





Edebiyat tarihine unutulmaz karakterlerden birini kazandıran Jack London’un bu eserinde, Wolf Larsen karakteri tüm derinliğiyle işlenip gözünüzün önünde ete kemiğe bürünerek sizi şaşkınlığa düşürüyor.  Kitapta aklımda iz bırakan karakterlerden biri de aşçı Thomas. Başrolde olmasa da aşçı, farklı geçmişi ve karakteriyle, böyle yaşanmışlıklar böyle karakterler de var hayatta dedirtiyor. Kitabın sonlarına doğru, maceranın dozunun birkaç kaç daha arttığı bölümleri daha da çok sevdiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.


Jack London'un 14 yaşında başlayan serüven dolu yaşamında, bir tekneyle San Francisco Körfezinde dolaşmak, kaçak istridye avlamak, tayfa olarak bir gemide çalışmak gibi denizin ve doğanın çokça bulunması, yazılarında simgeci natüralizm örneklerini çokça vermesine alt yapı sağlıyor. Bizler de böylece edebiyata ve olayın tekniğine hakim bir ustanın elinden Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş, Deniz Kurdu gibi müthiş eserleri okuyabiliyoruz...İyi okumalar dilerim….

Günün Kelimesi: Akıl