Tüm gökyüzünde boş bir yer bulmak olanaksızdı. Küçükayı’yı bulur bulmaz başka bir yere bakmaya cesaret edemedim. Nedenini bilemeyeceğim ama Küçükayı’ya bakarken kendimi daha yalnız hissediyordum.
1955 yılında, Kolombia Deniz Kuvvetlerine bağlı "Caldas" adlı
bir muhribin mürettebatından sekiz kişi Antiller denizinde fırtınaya tutulan denize
düşüp kaybolur. Tersanede onarıldıktan
sonra Alabama'dan ayrılıp "Cartagena"ya gitmekte olan muhrip,
faciadan yüz yirmi dakika sonra bu limana ulaşır. Kazazedelerin aranmasına
hemen başlanır fakat dört gün sonra aramalar durdurulur ve bu kayıp denizciler
resmen ölmüş kabul edilir. Sürpriz bir şekilde bu kayıp denizcilerden biri, bir
hafta sonra Kuzey Kolombia'da ıssız bir kumsalda can çekişir durumda bulunur. Bu
kitap, on gün yemeden içmeden, başıboş bir salda kalan "Luis Alejandro
Velasco" adlı bu denizcinin bazılarımıza gerçekdışı gelebilecek öyküsünü
anlatır.
Gabriel Garcia Marquez, 1955 yılında El Espector dergisinde çalışırken bu
gerçek olayın öyküsü on dört günlük bir tefrika olarak yayımlanır, daha sonra
söz konusu röportaj 1970 yılında kitaplaşır. Marquez tarafından günde altışar saatten
yirmi oturumda, Luis Alejandro Velasco’ya faka bastırıcı sorular sorarak
yapılan röportaj sonucunda deniz kazasına ilişkin on günün yoğun ve gerçek
öyküsü oluşturulur. Diğer taraftan Marquez’in en büyük sıkıntısı alışılagelmişin
dışında bir anlatım yetisine sahip olan denizcinin anlattıklarının gerçekliğine
okuyucuyu inandırmak olur ki, bu sıkıntıyı da öyküyü onun ağzından yazmakla
aşar.
Marquez bu röportajın kitaplaştırılması konusunda düşüncelerini önsözünde
çok içten bir şekilde aşağıdaki cümleleriyle eleştirir;
"Bu öyküyü on beş yıldır okumamıştım. Yayımlanacak değerde gibi
geliyor bana, ama yayımlanmasının yararını anlayamıyorum. Bugün bir kitap
olarak basılıyorsa bunun nedeni, çok düşünmeden yayımlanmasını kabul edişimdir.
Söyleyecek tek bir sözüm var: yayımcıların, kitabın içindekinden çok, üstündeki
imzayla ilgilenmeleri, hele bu imza moda bir yazarınsa, beni tiksindiriyor. ama
ne mutlu ki, yazanların değil de bir sal üstünde on gün boyunca yemeden içmeden
acı çeken bu adsız yurttaşım gibi, acı dolu deneyimleriyle yazmaya olanak
verenlerin malı olan kitaplar vardır. Kücük kitabim bu sınıfa giriyor."
Can Yayınları, genellikle Marquez eserlerinin kapağında büyülü gerçeklik akımına uygun şekilde Henri Rousseau eserlerini kullanıyor. Bu kitap kapağında da ünlü ressamın "War" adlı eserinin bir bölümü kullanılmış. Eserin tamamı yanda görüleceği üzere kitap konusundan oldukça farklı.
Bu kapsamda, Marquez’in diğer tüm kitaplarını okumuş bir okuyucu olarak
bu eserin büyülü gerçeklik ustasının o çok bildiğimiz anlatımından farklı bir tarzla
yazılmış olduğunu, diğer taraftan çok ama çok samimi ve sürükleyici bir öyküyle
karşılaştığımı belirtmek isterim. Kitap eğer izlediyseniz “Pi’nin Yaşamı”
filmine benzer öğeler içerdiği gibi, Jack London’un o çok sevdiği deniz
maceralarını içeren romanlarından sanki bir bölümü çağrıştırıyor. Bir oturuşta
okunan, bir sonraki sayfayı okuyucuya merak ettiren, heyecanlı, bazen “bu kadar
da olamaz” dedirten çok zorlu bir yaşanmışlığı içeren bu kitabı içtenlikle tavsiye
ediyorum ve sizden bol deniz maceralı ve sürükleyici roman tavsiyelerinizi
bekliyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder