7 Kasım 2016 Pazartesi

Dünün Dünyası/Stefan Zweig

Özel yaşamda dilediğini yapmak ya da yapmamak-bugün tahmin edilemeyeceği kadar-doğal ve serbestti; sabırlı olmak bugün olduğu gibi yumuşaklık ve zayıflık olarak küçümsenmiyor, tam aksine etik bir güç olarak övülüyordu.
Stefan Zweig’ın kaleminden çıkmış her türlü biyografiyi hiç düşünmeden alıp okuyacağım gibi, Dünün Dünyası isimli otobiyografi de duraksamadan alıp okuduğum kitaplardan biri oldu. Bence bu eser bir başucu kitabı ve 19. ve 20. yy’da tarihte olanları merak edenlerin de ellerinden düşüremeyecekleri bir anlatı. 



Bu aşırı kapsamlı ve 19. yy sonu ve 20. yy dönemlerinin sosyokültürel yapı, tarih, bilim, entelektüel çevre, siyaset, politika açılarından ele alındığı, Zweig’ın aşırı sürükleyici, yumuşak ve sade kaleminden anlatılan başyapıtta o kadar çok tarihi karakterle karşılaşıyorsunuz ki elinizde kalem kağıt başka başka dünyalara dalıyorsunuz. Yazarın entelektüel birikiminin çevirmeni bile oldukça etkilediği bu eser bir kere de okunup kenara konulacak bir eser değil… Eserin ara ara tekrar okunması, yaşananların günümüze olan benzerliğine, tarihin tekerrürüne, hatta bazen 19. yy sonu Avrupa’sına benzerliğimize, sanat ve edebiyat camiasındaki üstatların dokunuşlarına tekrar dönüp bakılması gerektiği kanaatindeyim. 


Kitapta, Viyana’dan Zürih’e, Salzburg, Londra ve New York’a uzanıp Petropolis’te sonlanan sürgün yaşamını anlatıyor Zweig. Anılarını anlatırken, öyle geniş bir perspektif sunuyor ki okuyucuya bu muhteşem anlatım belki ders kitabı olarak okutulsa, herkes şimdikinden çok bilgiye sahip olabilirdi. Zweig’ın yaşamındaki zorluklar, engeller ve hazin sonu göz önüne alındığında kişisel ve toplumsal değerler ve ideallerin nasıl da çöktüğüne birebir şahit oluyorsunuz okurken. Kitaptaki mekan ve kişilerin çokluğu sizi korkutmasın belki başka bir kişinin elinden çıksa karmakarışık olacak olan kafanız Zweig’ın kaleminden düşüncelerin ve anıların su gibi aktığı bir anlatıma kavuşuyor. Aşağıda her tarafı çizili kitabımın en çok hatırlanacakları sıralanıyor.  İyi okumalar dilerim…



  • Bir insanın çocukken çağın havasından kaptığı şeyler içine işler ve bir daha da çıkmaz.
  • Asla kimseden bir şey istememiş olmaktan, hiçbir zaman “lütfen” ya da “teşekkür ederim” demek zorunda kalmamış olmaktan duyduğu gizli gurur, onun için her türlü gösterişten daha önemliydi.
  • Henüz gazeteler ülkelerin, halkların ve aynı toplum içindeki insanların birbirine duyduğu nefrete yer vermiyor ve bu nefret insanları ve ulusları birbirinden koparmıyordu; o sürü ve yığın duygusu henüz toplum yaşamında bugünkü kadar iğrenç ve güçlü bir şekilde yaygın değildi.
  • Genç insanlar kendi yazarlarını kendileri arar ve bulurlar, çünkü onları kendileri için bulmak isterler.
  • İyi bir kitap en iyi üniversitenin yerini tutar.
  • Başarı tutkunu da değildi ve başarıyı uzlaşmayla, çıkar ilişkileriyle ya da tanıdıklarını devreye sokarak elde etmeye çalışmazdı-dostları ve onların nesnel görüşü kendisine yeterdi.
  • Büyük yapıtları çok iyi anlayabilmek için onların yalnızca mükemmel halini değil mükemmelliğe giden oluşumlarını da incelemek gerekir.
  • Fakat insan sadece gençlik yıllarında rastlantıyla kaderin özdeş olduğunu düşünür. Sonraki yıllarda ise hayatımızın yönünü iç dünyamızın belirlediğini fark ederiz; gittiğimiz yol, arzularımızın aksi yönünde ve anlamsız gibi görünse de sonunda bizi her zaman görünmeyen hedefimize doğru götürür.
  • Her sanatçı anlaşılmaz bir çelişki barındırır içinde: Hayat ona hırçın ve acımasız davrandığında huzuru özler, huzur verdiğinde ise gerginliği.
  • Rus atasözü: Hiç kimse dilenmeyeceğim, hapse girmeyeceğim dememeli.

 Fakat yaşanan darbelerin insanı kamçıladığını, kovuşturmaların insanları güçlendirdiğini ve insanı yok etmezse, yalnızlığın insanı yücelttiğini anlamam için birkaç yılın geçmesi gerekti. Yaşamın tüm önemli şeyleri gibi, insan başkalarının tecrübelerinden değil, sadece kendi yaşadıklarından, yazgısının kendisine yaşattıklarından bir şeyler öğrenebiliyor.

1 yorum:

  1. Merhabalar,

    Avusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig’i ilk olarak ”Satranç” kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:

    -Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.

    -Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.

    ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/

    Umuyorum ilgiyle okursunuz,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil