Hani derler ya,
yaşamak ve görmek gerek, bu zamana bağlı bir sorundur ve bazı şeyleri görmek
nasip olmazsa eğer, bu sadece yeterince yaşamadığımızdan olacaktır.
"Ertesi gün
hiç kimse ölmedi" diye başlayan bu ilginç Jose Saramago eserinde gerçekten
hepimizin hayatının bir döneminde ya ölüm olmasaydı sorusu soruluyor ve ona
göre olaylar zinciri başlıyor. Ölümün ortadan yok olmasıyla birçok iş kapısı
kapanırken birçok iş kapısı açılıyor. Saramago toplum, din, siyaset,
ekonomi, sosyo kültürel yaşam, ahlak, mafya gibi daha birçok çerçeveden bu ütopik
olayı işliyor. Kitabı farklı kılan da belki bu çok yönlülük...Kitap birçok
okuyucunun aynı fikirde olduğu üzere sanki iki ayrı kitapmış gibi...İlk
bölümde farklı farklı alanlardaki ölümün yok olmasının etkileri yazarın ağzından anlatılırken, ikinci
bölümde ölümü anlatıcı olarak görüyor ve daha duygusal bir okumaya geçiyoruz.
Kitapta bahsi geçen
ve kitap kapağına da ilham olan “acherontia atropos” ise gerçekten araştırmaya
değer bir kelebek türü. Geceleri uçan, sırtında insan kafatasını andıran bir
şekil bulunan, ergin halinde on iki cm boyuna ulaşan bu canlıya "atropos" yani
"ölüm" adını vermişler. Belki bu kelebeği “Kuzuların Sessizliği” filminin
afişinden de hatırlarsınız. Yine kitapta adı geçen “mandragora” bitkisi de dikkat çekici ve kitapta söz konusu canlılara yapılan göndermeler bir hayli
etkileyici.
Saramago'nun sadece
virgül ve nokta kullanarak eserlerini sunma şekli birçoklarına okuması zor
gelse de yazarın konu seçimlerindeki dehası tartışılmaz. Bence Körlük ile beraber mutlaka
okunması gereken Saramago eserlerinden. Filmi mutlaka çekilmeli dediğim bu
enterasan eserin, yazarın 2010 yılında vefatından sonra dilimize kazandırılması
da gerçekten üzücü. Yazarın Körlük adlı eserinin sinemaya uyarlanmış halini
izledikten sonra tutamadığı göz yaşları hala hafızamda. Huzur içinde uyusun
üstat diyerek sizlere iyi okumalar iyi düşünmeler diliyorum. İnsanoğlunun
çeşitli olaylar karşısında verebileceği tepkilerin sınırsızlığı ve
boyutsuzluğunun şaşkınlığını size yaşatacak bu eseri çok çok tavsiye ediyor,
iyi okumalar diliyorum.
Hatırlamalı;
Sen sözcüklerin nesnelere iliştirilen etiketler olduklarını bilmiyorsun galiba, sözcükler nesne değildirler, nesnelerin gerçekte nasıl olduklarını, hatta gerçekte nasıl adlandırıldıklarını bile hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz, çünkü onlara verdiğimiz isimler, adı üstünde onlara verdiğimiz isimlerdir yalnızca.
Hatırlamalı;
Sen sözcüklerin nesnelere iliştirilen etiketler olduklarını bilmiyorsun galiba, sözcükler nesne değildirler, nesnelerin gerçekte nasıl olduklarını, hatta gerçekte nasıl adlandırıldıklarını bile hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz, çünkü onlara verdiğimiz isimler, adı üstünde onlara verdiğimiz isimlerdir yalnızca.
Eller açılıp kapandıklarında, okşandıklarında ya da vurduklarında, gözyaşlarını sildiklerinde ya da bir gülümseyişi gizlediklerinde, bir omza konduklarında ya da veda ettiklerinde, çalıştıklarında ya da hareketsiz kaldıklarında, uyuduklarında ya da uyandıklarında konuşurlar.
…dünyayla vedalaşır gibi çalıyor; hiç söyleyemediği şeyleri söyler gibi çalıyor, yarım kalan hayallerini, gerçekleşmeyen arzularını, kısaca hayatı çalıyor.
Sizin de istediğinizi gerçekleştiremediğiniz haller olmuştur, Tanrıyı düşünün bir kez, onun bile isteklerinin gerçekleşmediği durumlar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder