20 Haziran 2016 Pazartesi

Suç ve Ceza/Dostoyevski



Ölüm cezasına çarptırılmış biri sehpaya çıkmadan bir saat önce şöyle söylüyor ya da düşünüyordu: “Yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde ancak iki ayağımı koyabileceğim kadar daracık bir yerde yaşayacak olsaydım, dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili olsaydı, fırtınalar, zifiri karanlık olsaydı her yanım, kimsecikler olmasaydı yanımda, o daracık yerde öylece bir ömür, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamak isterdim! Yaşayabilsem, yalnızca yaşayabilsem, yaşayabilsem! Nasıl olursa olsun yaşasam!...” Ne yaman bir gerçek! Tanrım ne yüce bir gerçek bu! Ne alçak bir yaratık şu insanoğlu!...Bu nedenle ona alçak diyen de alçaktır!
 
Ünlü deha Dostoyevski'nin klasikler arasında büyük yer edinmiş “Suç ve Ceza”sı üstüne söylenecek yazılacak o kadar çok şey var ki bugün sadece bir başlangıç yapmış olayım... Edebiyat tarihinin en önemli en ünlü karakterlerinden biri olan Raskolnikov' u yaratan Dostoyevski, eserinde suçlunun gözünden suçu ve cezayı irdeler aslında… “Suç acaba yüce amaçla işlenirse cezadan kurtulunabilinir mi?” sorusu etrafında döner roman. Roman, 19. yy Rusya’sını gözler önüne sererken aslında polisiye roman çemberinden sıyrılıp derin bir psikolojik roman şeklini alır ve suç/ceza psikolojisi ile suçlunun iç hesaplaşmasını ayrıntılarıyla gözler önüne serer. Raskolnikov’un ilgisini Napolyon gibi tarihe adını yazdırmış insanlar çeker. Onu çeken aslında, çoğu üstün, dahi insanın, bireysel kötülükleri önemsemedikleri, duraksamadan bu kötülüklerin üzerinden atlayıp geçtikleri düşüncesidir…

Kitabı okurken diğer kitaplardaki büyük, beklenmedik olaylar beklemeyin çünkü olaydan bağımsız olarak eser zaten çok büyük ve beklenmedik. Kitabı okurken hissedilen kalp atışı, iç sıkıntısı, kitabı derhal kapatma isteği fakat aşırı meraktan devam etme tutkusu da cabası. Raskolnikov karakterinin yanında edebiyat tarihine bir de en usta, en bilge, en entel dedektif karakteri kazandırılır. Sadece Raskolnkov’u incelemekle, dedektife haksızlık olur. Ayrıca, kitaptaki karakterleri sanki akrabanız, arkadaşınız, yan komşunuz gibi tanıyormuşluk duygusu, görünüm ve karakterleri hakkında derin bilginiz, St. Petersburg’a gittiğinizde sanki onlarla karşılaşacakmış gibi hissetmeniz olduğu gibi Dostoyevski’nin dehası ve ruh betimlemelerindeki başarısıdır...

Eser bittiğinde hayatınız boyunca unutamayacağınız sorular kalır aklınızda… Suç nedir, ceza nedir, suç ve ceza birbirinden ayrı olgular mıdır, suç ne zaman suç olarak tanımlanır, suç işleme hakkı var mıdır, bazı insanlar neden bu “hakka” sahiptir… Tarihi karakterler tarihe adlarını yazdırırken aslında suç da işlemişler midir?...

Raskolnikov’un işlediği suçu ve çektiği cezayı bize büyük olayların arkasına sığınmadan iliklerimize kadar hissettiren Dostoyevski’nin dehasına hayran olamamak imkansız… Kitabın rengi benim için kül rengi ile sarı arası... İyi okumalar, bol düşünmeler…


Bunları biliyor musunuz;

  • Eserde karakter isimleri karakterlerin üstlendiği rol ile paraleldir. Örneğin “Raskolnikov” isminin kökü Rusçada iki parçaya bölünmüş anlamına gelmektedir.
  • Eylem süresince zamana dikkatimizi veremediğimizden, hikayenin iki hafta içinde olup bittiğini çöğrenmek gerçekten şaşırtıcıdır. Kitabı okurken zaman akıp gitmez, eylemin gerginliği ile daralıp genişler…
  • “Fahrenheit 451” kitabında yok olan kitapları hatırlamakla görevli hatırlayıcılar kitapların ismini alır. Kitaptaki ikizlerden birinin adı Suç ve Ceza cilt 1, diğerinin adı Suç ve Ceza cilt 2’dir :)
  • “Suç ve Ceza”, film ve dizi sektörünü, diğer birçok edebi eser ve sanat eserini etkilemiştir. Kafada yarattığı sorular birçok senariste ilham vermiştir. Örneğin Breaking Bad, House of Cards… gibi dizilerde eserden birçok sahneye ve oyuncuların iç hesaplaşmasına şahit olursunuz. “House of Cards” dizisinin bazı bölümlerindeki sahnelerle, kitaptaki birkaç bölüm bire bir aynıdır neredeyse…

Hatırlamalı;

Doğuştan olan duygularınızın soyluluğunu yoksullukla koruyabilirsiniz. Ama sefalette hiç kimse, hiçbir zaman başaramaz bunu… Sefalette, daha bir gurur kırıcı olsun diye insanların arasından sopayla kovalamazlar sizi de, süpürür atarlar. Doğrusu haksız değildirler… Çünkü sefalete düştüğümde önce kendim aşağılamaya hazırım kendimi.

Hem ayrıca birinin nasıl bir insan olduğuna karar verirken, sonra düzeltilmesi zor olacak yanılgıya düşmemek, önyargılı davranmış olmamak için ağır ağır, ölçülü yaklaşmak gerekir ona.

Sağlıksız ruhsal durumlarda düşler çoğu zaman olağanüstü bir belirginlikle, parlaklıkla, aşırı benzerlikle gerçeği andırırlar.

Ama bir anda tüm varlığıyla hissetmişti artık karar vermek özgürlüğünün de, iradesinin de kalmadığını, her şeyin artık kararlaştırıldığını…

Acılarla dolu, bitmek tükenmek bilmeyen yalnızlığın, insanlardan uzaklaşmanın karanlık duygusu birden bilinçli olarak yansımıştı ruhunda.

Daha önce hiç tanımadığı, yeni, beklemediği, bilmediği bir şeyler oluyordu içinde. Değil yalnızca anlamak, hissetme duygusunu tüm gücüyle açıkça hissediyordu.

Kanın bağırmıştır öyle… Kanı akacak yol bulamayıp karaciğerinde pıhtılaşıp kalırsa insan böyle hayaller görür…

Ama gerçekler her şey demek değildir ki. İşin hiç değilse yarısı da o gerçekleri nasıl kullanabileceğine bağlıdır!

Ne var ki kendini gösterme hırsı mantığını yenmişti.

Güç gerek bana, güç! Güç olmadan bir şey yapamam. Gücü de güçle elde etmek gerek.

Geniş bilinç ile de derin yürek için acı da, üzüntü de her zaman zorunludur. Gerçek büyük insanların, yaşamlarından büyük acılar çekmek zorunda oldukları kanısındayım.

İnsana yararlı olan aynı zamanda soyludur da!

Sonya, akılca da ruhça da kim sağlamsa, güçlüyse, insanlara o hükmedecektir. Kim daha yürekliyse, o haklıdır…Kim daha çok şeyi umursamıyorsa yasa koyucu o oluyor, gözü en pek olan haklı çıkıyor…Şimdiye dek böyle gelmiş böyle gidecek! Ne var ki, körler göremezler bunu!

İktidar ancak onu eğilip almak yürekliliğini gösterenin olur.


Kurnazca felsefe yapmayı bırakın, düşünmeden yaşamın akışına bırakın kendinizi. Endişe etmeyin, kıyıya çıkaracaktır sizi akıntı, ayaklarınızın üzerine kaldıracaktır.

Zamanı gelince siz de seveceksiniz yaşamı. Şimdilik sizin için gerekli olan havadır. Hava, gene hava…

Acı çekmenin de bir felsefesi vardır.

İçtenlikte yalnızca yüzde bir bile sahtecilik notası varsa, hemen o anda başlar tökezlemeye… peşinden de rezalet gelir kuşkusuz. Pohpohlama ise ne denli sahteyse, o denli hoş olur, hazla dinlenir.

Bu yaşama konusuna gelince amma da alçalıyorlar insanlar!

O anda tek başına olmak için her şeyini verirdi. Ne var ki bir dakika bile olsun yalnız kalamayacağını da biliyordu.

Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!


Spoiler;

Eseri bitirdiğinizde suç ve cezanın ne kadar yapışık kavramlar olduğunu anlarken, suçu işleyenin aslında dışarıdan değil içeriden yaşadığı yoğun iç sıkıntısı ve vicdan azabı ile kendi kendini cezalandırmakta olduğu sonucunu çıkarıyorsunuz. Raskolnikov’a göre olağanüstü insanların her türlü suçu işlemeye hakları varken, olağan insanların ise söz dinlemesi gerekmekte. Sürüden ayrılan insanların tümü birer suçlu olmak zorunda onun yaşam felsefesine göre. Kendini bu felsefe ile suça itelediğinde ve kendisinin olağan bir insan olduğunu anladığında yaşadığı can çekişmesi ise cidden iç acıtıcı… Sonuçta, Raskolnikov’un kafasındaki fikirler, felsefi ve toplumsal nedenler ile yaptığı eylemin arasındaki uyumsuzluk daha sonra onun yıkımına sebep oluyor. Suç sonrası yaşadığı ağır vicdan azabı, paranoya, hayal kırıklığı, travma, topluma iyilik yaparak katılabilme çabası da kendi kendine verdiği en büyük ceza aslında…

Herkes gibi ben de bir bit miydim, yoksa bir insan mı, o anda öğrenmeliydim bunu, hemen o anda öğrenmeliydim… Sınırı aşacak gücüm var mıydı? Eğilip alabilir miydim iktidarı?... Korkudan tir tir titreyen zavallı bir yaratık mıydım, yoksa hakkım var mıydı?...

Günün Kelimesi: Unutkanlık


16 Haziran 2016 Perşembe

Köpek Kalbi/Mikhail Bulgakov




Bütün korkum artık kalbinin bir 
köpek kalbi değil, insan kalbi olması...

Rus edebiyatının Ekim 1917 Devrimiyle başlayan yeni döneminde Dostoyevski, Tolstoy, Gogol gibi klasikleşmiş büyük üstatların yanında, Mikhail Bulgakov da devrim sonrası karmaşa ortamında yazdığı cesur ve yenilikçi eserleriyle kendini fark ettirmeyi başarır. Eserleri ölümünden sonra bile Rusya’da yasaklıyken;  gençler Arbat’ta gizlice toplanıp eserlerini tartışır ve oynarlar. 1940 yılında Bulgakov’un vefatından sonra, Köpek Kalbi Rusya’da ilk kez 1987 yılında yayınlanır. Bulgakov, çağdaş Rus edebiyatı ve tiyatro alanında adını üstatların arasına yazdırır.

İsminden ve kapağından da anlaşılacağı üzere Köpek Kalbi vurucu bir üslupla yazılmış, organ nakli sonucu yarı insan görünümüne kavuşmuş bir köpeğin öyküsünü anlatan bir kara mizahtır. Kitabın yazımındaki tıbbi vurguların gerçekliği ve ayrıntılardaki incelik Bulgakov’un aslında Tıp Fakültesi mezunu olmasına dayanmaktadır. İleride inceleyeceğim “Genç Bir Doktorun Anıları” kitabında yazımında doktorluğunu daha da çok hissettirir Bulgakov. 

Kitapta ameliyatı gerçekleştiren doktor karakteri, köpeklerle yaptığı deney sonucu şartlı refleks kavramını ortaya koyan Ivan Pavlov’dur aslında. Pavlov karakteriyle de devrim sonrası kafa karışıklığını ustalıklı ortaya serer Bulgakov. 

Kitabı okumadan önce devrim sonrası Rusya hakkında az çok bilgi edinmek kitapta yer alan metafor ve kimlikleri daha iyi anlayabilmenize yardımcı olacaktır. Diğer taraftan kitaptaki sürrealist ve metaforik anlatımı dikkate almasanız bile Bulgakov, cerrahi bilgisi ve anlatımdaki sürükleyiciliği ile sizi içine çekmeyi başarıyor. Kafka’nın “Dönüşümü”nü sevdiyseniz başka bir perspektiften sizi yakalayan bu kitabı da seveceksiniz. İlerideki çalışmalarımdan biri de Dönüşümün ana karakteri Gregor Samsa ile bu kitabın baş karakteri “Poligraph Poliygovic”i ve deneyimlerini karşılaştırmak olacak…Üç defa okununca anlaşılacak, düşündürdükçe düşündürtecek kitaplardan…Keyifli okumalar herkese….

Spoiler: Köpeğin insan olduktan sonra aldığı isim “Poligraph Poliygovic” devrim sonrası insanların aldıkları isimlerin komikliğini göstermektedir. Örneğin devrim sonrası bayanların çokça aldıkları isim olan “Tractorina” modernliğin göstergesi traktöre duyulan sempatinin bir sonucudur:)

13 Haziran 2016 Pazartesi

Körlük/Jose Saramago


 

Haklısınız, gözlerimiz görmemeye başlamazdan önce bizler zaten kör olmuştuk, korku bizi kör etmişti, aynı korku yüzünden körlüğümüz sürüp gidecek...

XX. yy edebiyatının önemli yazarlarından 1998 yılı Nobel Ödüllü Jose Saramago’nun beni en çok etkileyen eserlerinden biri Körlük… “Bu kitabi yazma fikri bir gün bir restoranda siparişimi beklerken geldi...Ya hepimiz bir anda kör olsaydık diye düşündüm." demiştir Jose Saramago. Kitabın, 2008 yılında beyaz perdeye uyarlanan aynı isimli filmi de oldukça beğenilmiş hatta filmin ilk gösteriminde üstat Jose Saramago gözyaşlarıyla filmden çok etkilendiğini ifade etmiştir.
 
Bu romanda Saramago “körlük” metaforunu kullanarak liberal demokrasinin insanları sürükleyeceği kaosu ustalıkla anlatmış. Saramago’yu daha önce okuduysanız, anlatımında kişiler için isim kullanmadığını, noktalama işareti olarak sadece virgül ve nokta kullandığını, sözcük oyunlarına hiçbir kitabında yer vermeyip sade bir anlatım ile vurucu cümleler tercih ettiğini bilirsiniz. Körlük metaforunu bir yana bırakırsak, insan doğasındaki vahşilik karşısında tüyleriniz diken diken oluyor bu kitabı okurken.  Kitapta hiçbir isimle öne çıkarılmayan karakterlerle tanışırken aslında felsefe, psikoloji, sosyoloji, din, devlet yönetimi, eşitlik, ayrımcılık, insan hakları, adalet, ahlak, iyilik, kötülük, bencillik vb. daha birçok kavram ve olguyu okuyoruz. İsimsiz karakterlerin aklınıza gelebilecek her türlü farklı sıfatlara haiz olması, karakterleri okurken onları birbirine karıştırmanızı engellediği gibi, ismini dahi bilmediğiniz bu kadar çok karakteri hafızanızdan silememenize sebep oluyor. Kitap bir tokat gibi yüzünüze çarpıyor ve kendi birey ve toplum algınızı günlerce hatta yıllarca yargılamanıza sebep oluyor.
 
Kitap, konunun kişide yarattığı duygular ve düşünceler bakımından “Sineklerin Tanrısı” kitabıyla karşılaştırılabilir. Kitabı bitirdiğinizde, devamı gibi okunabilecek “Görmek” kitabına başlayabilirsiniz… İyi okumalar ve düşünmeler…
 
gözlemek: Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, gözle. (Nasihatler Kitabından alıntı, Jose Saramago, Körlük)
sonuç: Yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yere çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık. (Jose Saramago, Körlük)
 
kötülük: En kolay yapılan şeyin kötülük olduğunu herkes bilir. (Jose Saramago, Körlük)
 
iyilik: ….Bu böyle sürecek olursa, sonunda kaçınılmaz olarak bir kez daha, en büyük kötülüklerin bile, içinde o kötülüğe sabırla katlanmamıza yetecek kadar iyilik barındırdığı sonucuna varacağız. (Jose Saramago, Körlük)
 
şeytan: Ne mutlu ki şeytan her zaman her kapının ardında olmaz. (Jose Saramago, Körlük)
 
kural: İstisnası olmayan kural olmaz. (Jose Saramago, Körlük)
 
felaket: Ne mutlu ki, mutlulukların felaket getirdiğinden pek söz edilmese de felaketlerin mutlu sonuçlar doğurmasına sık rastlanıyor. (Jose Saramago, Körlük)
 
yazgı: Yazgının kendi amacına ulaşabilmesi için çok dönüp dolaşması gerekir. (Jose Saramago, Körlük)
 
yaşam: Parmaklar çiçeklerin kurumuş taç yapraklarına dokundu, terk edildiğinde yaşam ne kadar kırılgan. (Jose Saramago, Körlük)
 
sorumluluk: Herkes gözlerini yitirmişken benim hala görmekte oluşumun getirdiği sorumluluk…(Jose Saramago, Körlük)
 
karşılık: …Bu soruya karşılık bulamıyor, karşılılar insanın aklına her zaman verilmesi gerektiği anda gelmez, çoğu kez de verilebilecek tek karşılık, aklına bir karşılık gelmesini oturup kuzu kuzu beklemektir.
 
körlük: Her geçen gün daha az görmeye başlayacağım, gözlerim görse bile her gün biraz daha çok kör olacağım, çünkü beni gören kimse kalmayacak. (Jose Saramago, Körlük)
 
kumar: İnsanların neler yapıp neler yapmayacağı önceden hiç belli olmaz, beklemek, zamana zaman tanımak gerekir, her şeye egemen olan zamandır, zaman kumar masasında karşımızda oturan öteki kumarbazdır ve bütün kartlar onun elindedir. Bizler ancak yaşam karşılığında o masadan bir şeyler kazanırız. (Jose Saramago, Körlük)
 
panik: Panik onu taşıyan bacaklardan çok daha hızlıdır, kaçanın ayakları sonunda birbirine dolaşır. (Jose Saramago, Körlük)
mutsuzluk: Hiç değişmeyen bir başka şey de, bazılarının mutsuzluğunun başkalarının mutluluğu oluşudur, bunu dünyanın kuruluşundan bu yana art arda gelen tüm kuşaklar çok iyi bilir. (Jose Saramago, Körlük)
 
Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük. Gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler...
 

Günün Kelimesi: Felaket


10 Haziran 2016 Cuma

Bir Kadının Yaşamından 24 Saat/Bir Yüreğin Ölümü, Stefan Zweig





Bir Kadının Yaşamından 24 Saat/Bir Yüreğin Ölümü, Stefan Zweig
Stefan Zweig, psikoloji ve Freud öğretisine duyduğu yoğun ilgi dolayısıyla kitaplarında derin karakter incelemeleriyle ünlüdür. Özellikle yazdığı biyografilerde yoğun psikolojik çözümlemelerde bulunur.  "Bir Kadının Yaşamından 24 Saat/Bir Yüreğin Ölümü" kitabında yazdığı iki uzun öyküde de tarzını gösteriyor...Birinci öyküde, kendine bile itiraf edemediği bir gerçeği anlatarak rahatlayan bir kadının yoğun iç hesaplaşması, ikinci öyküde ise yaşlı bir adamın ailesinden değer görmediğini anladığı anda yaşadığı yoğun keder ve hayattan uzaklaşmasını okuyoruz hatta yaşıyoruz. Zweig bu eserinde de okuyucuya yine birer karakter şöleni yaşatıyor, bizleri derinden etkiliyor ve Freud öğretisini öykülerinde canlandırıyor...Aşağıdaki kelimeler yine acı, kader, umut/umutsuzluk üstüne...İyi okumalar...

hedef: Belli bir hedefi olmayan her hayat hatadır. (Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat)

umut: …yaşam sevincimin birdenbire yeniden uyanması, varlığımın işe yarar olduğuna dair hissettiğim yeni bir duygu, damarlarımda sıcak bir kan gibi dolaşıyordu. (Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat)

acı: Kibirle, şımarıkça, ruh, fikir, duygu dediğimiz, ıstırap dediğimiz şeylerin aslında ne kadar da zayıf, zavallı, acı veren şeyler olduğunu korkuyla hissediyorum, çünkü bunlar en üst düzeyde bile olsa acı çeken, kıvranan insan bedenini tamamen yok edemiyor çünkü böyle anlarda dahi insan üzerine düşen bir ağaç gibi yere yığılmak yerine, damarlarındaki kan akmaya devam ediyor. (Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat)

kader: Bir yüreğin adamakıllı sarsılabilmesi için her zaman ille de kaderin güçlü tokadı ya da her şeyi sert bir şekilde söküp atan bir güç gerekmez; hatta gelişigüzel nedenle yıkımı yaratmak, kaderin ele avuca sığmaz heykeltıraş isteğini tahrik eder. (Stefan Zweig, Bir Yüreğin Ölümü)

kader: Kader, yüreğe dıştan dokunmadan çok önce beyinde ve kanda içten içe ilerler her zaman. Kişinin kendini tanımaya başlaması aslında kendini savunmaya başlamasıdır ve bu, çoğu zaman beyhude bir savunmadır. (Stefan Zweig, Bir Yüreğin Ölümü)

ölüm: Kendini dinledi içini dinledi. Böylece yavaş yavaş yüreği ölmeye başladı. (Stefan Zweig, Bir Yüreğin Ölümü)

9 Haziran 2016 Perşembe

GABRIEL GARCIA MARQUEZ KİTAPLARINDAKİ YAŞLILIK OLGUSU

Bir edebiyat dergisine göndermek üzere yazdığım ve yazarken büyük keyif aldığım makaleyi sizlerle paylaşıyorum;

GABRIEL GARCIA MARQUEZ KİTAPLARINDAKİ
YAŞLILIK OLGUSU




Özge [1]

“Gençlik hakkında o kadar esnek bir düşünceye sahiptim ki, hiçbir zaman çok geç olmuş gibi gelmemişti bana.”[2]

Özet: Yaşlılık, psikoloji, sosyoloji, felsefe, tıp, iktisat gibi birçok alanda incelenmiş ve incelenmekte olan bir olgudur. Yaşlılık olgusu, birçok alana konu olduğu gibi edebiyata da konu olmaktadır. Gabriel Garcia Marquez kitaplarında yaşlılık olgusuna oldukça yoğun biçimde rastlanmaktadır. Bu kapsamda, çalışmada Marquez’e ait eserler incelenmiş olup, yaşlılık olgusunun Marquez tarafından nasıl ele alındığı ve yaşlılık ile anlatılmak istenenin ne olduğu değerlendirilmiştir. Çalışmada, Marquez eserlerinde işlenen yaşlılık olgusu, fiziksel değişim, psikolojik değişim, dışa bağımlı olma, bilgi birikimi ve tecrübe, sağlık sorunları ve ölüm korkusu, yaşlılığa boyun eğmeme, geçmişe duyulan özlem başlıkları altında incelenmiş ve söz konusu başlıklar Marquez eserlerinden yapılan alıntılarla örneklendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Gabriel Garcia Marquez, Kitap, Yüzyıllık Yalnızlık, Yaşlılık, Yaşlanma

Abstract: Elderliness is studied and continues to be studied in many areas like psychology, sociology, philosophy, medicine and economics. As studied in many areas, elderliness is also studied in literature. Elderliness is prevailed in the books of Gabriel Garcia Marquez. In this context, the books of Gabriel Garcia Marquez are studied; the concept of elderliness according to Marquez and what is illustrated by elderliness are searched. Elderliness in the books of Marquez is searched under the topics of physiological and psychological change, external dependence, accumulation of knowledge and experience, health problems and fear of death, refusal of elderliness, nostalgia and the topics are exemplified by the citations from the books of Marquez.

Key Words: Gabriel Garcia Marquez, Book, One Hundred Years of Solitude, Elderliness, Aging



1.Giriş
            “Yaşlılık” sözlük anlamı olarak yaşlı olma, artmış yaşın etkilerini gösterme hali olarak tanımlanmaktadır. Üreme döneminin bitiminden ölüme kadar geçen dönemdeki değişim ve dönüşüm süreci canlılar için yaşlılık dönemi olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu değişimlerin en önemlisi doğurganlığın azalması ve mortalitenin artması olarak değerlendirilmektedir (Beğer, Yavuzer, 2012).

            Yaşlılığın sadece fiziksel anlamda değil psikolojik ve sosyal boyutlarıyla da incelenmesi önem arz etmektedir. Fizyolojik boyutuyla yaşlılık, kronolojik yaşla birlikte görülen fiziksel değişimleri ifade etmektedir. Psikolojik boyutuyla yaşlılık söz konusu olduğunda ise algı, öğrenme, psikomotor, problem çözme ve kişilik özellikleri açısından yaşın ilerlemesi ile kişinin adaptasyon kapasitesindeki değişim anlatılmaktadır. Sosyolojik açıdan yaşlılık ile bir toplumdaki belirli yaş grubu algısı, onlardan beklenen davranışlar ve toplumun o gruba verdiği değer ifade edilmektedir (Beğer, Yavuzer, 2012).

            Yaşlıların yaşamdan aldıkları memnuniyet, yapılan çalışmalarda beş ana unsurun incelenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Söz konusu unsurlar; fiziksel sağlık, ruhsal sağlık, sosyal ilişki durumu, çevre (yaşam yerindeki imkanlar, güvenlik, ülke koşulları), cinsiyet, medeni durum, yerleşim yeri, eğitim durumu, gelir durumu, sosyal sınıf algısı gibi değişkenlerdir (Arun, 2008). Bahse konu unsurların birleşimi ile yaşlı bireyin yaşam memnuniyeti düzeyi ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan yaşlılık döneminde gerçekleşen fiziksel, ruhsal ve ekonomik değişiklikler kişinin içine kapanmasına, sosyal hayata etkin katılamamasına yol açmaktadır.

            Yaşlılık, psikoloji, sosyoloji, felsefe, tıp, iktisat gibi birçok alanda incelenmiş ve incelenmekte olan bir olgudur. Yaşlılık olgusu, birçok alana konu olduğu gibi edebiyata da konu olmaktadır. Gabriel Garcia Marquez kitaplarında yaşlılık olgusuna oldukça yoğun biçimde rastlanmaktadır. Bu kapsamda, çalışmada Marquez’e ait Yüzyıllık Yalnızlık, Kırmızı Pazartesi, Kolera Günlerinde Aşk, Albaya Mektup Yok, İyi Kalpli Erendira ve On İki Gezici Öykü adlı kitapları incelenmiş olup, yaşlılık olgusunun Marquez tarafından nasıl ele alındığı ve yaşlılık ile anlatılmak istenenin ne olduğu incelenmiştir.

2. Marquez Eserlerinde Yaşlılık
            2.1 Fiziksel değişim
            Yaşın ilerlemesiyle birlikte, doku ve organlarda oluşan yaşlanma –biyolojik yaşlanma- çerçevesinde, iç organlarda değişim ve işlevlerinde azalma görülmekte, beyin hücrelerinde gerilemeler oluşmaktadır, hafıza zayıflamakta, cilt tonunu kaybetmekte, saçlar beyazlamakta, kemiklerde osteoporoz ve şekil değişiklikleri oluşmaktadır. Görme, işitme kaybına bağlı olarak beden imajında değişim ve uyum sorunları ortaya çıkmaktadır (Öz, 2002). Söz konusu sağlık sorunlarının verdiği rahatsızlık ve fiziksel yapının değişmesiyle çeşitli psikososyal sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Marquez romanlarında yaşlılığın sebep olduğu fiziksel değişime sıkça değinilmekte ve fiziksel değişimin karakteri olumsuz anlamda etkilediğine vurgu yapılmaktadır.

            “Karısı onu o anda, evlendikleri günkü gibi giyinmiş olarak gördü. Ancak o zaman kocasının ne kadar yaşlanmış olduğunu fark etti” (Marquez, 1961, s. 12) cümlesinde karakterin, eşinin yaşlılık dönemindeki fiziksel değişimini objektif bir biçimde değerlendirebilmesi için eşini gençliğinde giydiği takımla görmesi gerekmiştir.

            Marquez, aşağıdaki metinde, yaşlılığın getirdiği olumsuz fiziksel değişimlere rağmen karakterin iyi göründüğünü vurgularken, mesleki anlamda geçmişteki durumunun devam etmemesi gerçeğinin karakteri umutsuzluğa iten bir neden olduğunu belirtmektedir;

Sağlık durumunu ele veren tek şey, yıpranmış cildiydi. Yine de yetmiş üç yaşına rağmen hala son derece zarifti. Ancak o sabah hiç de bundan gururlanacak halde hissetmiyordu kendini. Şan şeref ve iktidar yılları, bir daha geri gelmemek üzere geçip gitmişti, şimdi ise yalnızca ölüme doğru giden yıllar vardı önünde (Marquez, 1992, s. 17).

Ursula yavaş yavaş kuruyup ufalıyor, çocuk gibi oluyordu. Son aylarında, geceliğinin içinde kaybolan bir kiraz çiçeğine döndü. Her zaman havada tuttuğu kolu ise maymun pençesini andırıyordu… Ursula yeni doğmuş yaşlı bir kadına benziyordu (Marquez, 1967).

            Marquez, yaşlılığın olumsuz yönde fiziksel bir değişime yol açtığını ve söz konusu olumsuz değişime karşı hissedilen duygunun daha kuvvetli başka duygularla üstesinden gelinebilecek bir olgu olduğunu şu cümleler ile dile getirmektedir:

Korkmuştu, çünkü kendisi onu ne kadar yaşlanmış görüyorsa, onun da kendisini o kadar yaşlanmış gördüğünü biliyordu, kendisindeki gibi içinde buna katlanacak kadar sevgi olduğunu da sanmıyordu (Marquez, 1981, s. 86).

Düğün resminden geri kalan tek şey, duru badem gözleri, doğuştan kibriydi, ama yaşın alıp götürdüklerini kişiliğiyle gideriyor, çabasıyla aşıyordu (Marquez, 1985).

Fermina Daza kocasının adımlarının yavaş yavaş dengesizleştiğini, ruhsal durumunun ani değişikliklerini, bellek boşluklarını, son zamanlarda uykuda hıçkırma alışkanlığını yavaş yavaş keşfetti, ama onları son soluğun kaçınılmaz belirtileriyle değil, çocukluğa mutlu bir geri dönüşle özdeşleştiriyordu. Bu yüzden, güç bir yaşlı gibi değil, yaşlı bir çocuk gibi davranıyordu ona; bu aldanış ikisi için de tanrı’nın bir lütfuydu, çünkü onları acıma duygusundan kurtarmıştı (Marquez, 1985).


            Marquez, aşağıda yaşlılığın yarattığı fiziksel değişimin karakterlerin birbirini görmesi ile bir hayal kırıklığına yol açtığını diğer taraftan, hissedilen aşk ile söz konusu memnuniyetsizliğin geçeceğini vurgulamaktadır. Bu anlamda yaşlılığı olumsuz anlamda betimlerken aşk duygusunu şu şekilde yüceltmektedir:

Onu son kez görüşünden bu yana ne denli yaşlandığına şaştı; onun da kendisini öyle gördüğünün farkına vardı. Ama bir an sonra, ilk sarsıntıyı atlatınca, yaşamın onlarda bıraktığı izlerin daha az farkına varacaklarını, birbirlerini yeniden, kırk yıl önce tanıştıkları zamanki gibi genç göreceklerini düşünerek avuttu kendini (Marquez, 1985, s. 362).

İkisi de uçup giden bir an içinde, bu ellerin hiçbirinin, birbirine dokunmadan önce düşledikleri eller değil, iki yaşlı kemikli el olduğunun bilincine varacak denli ayıktılar. Ama bir an sonra düşledikleri eller olmuşlardı (Marquez, 1985, s. 417).

            Marquez yaşlılığın getirdiği fiziksel değişimleri betimlerken, aşağıda “basılmış toprak gibi kupkuru” ve “sinsice indirilen darbe” ifadeleriyle yaşanan fiziksel değişimlere olumsuzluk vurgusu yapmaktadır;

İhtiyar Jacob onu uzun uzun inceledi. Sadece gözleri hala gençti. Eklem yerlerinde kemikleri boğum boğumdu, basılmış toprak gibi kupkuruydu, zaten oldum olası böyleydi (Marquez, 1972).

Dazlaklık gibi, yaşlılığın sinsice indirdiği bir darbe gibi görünmedi bu onda; kekremsi kükürtlü kauçuk kokusuna karşın, ortopedik bir gülümseyişle yüzünün daha aydınlık olacağına inanıyordu çünkü (Marquez, 1985, s. 335).

            Aşağıdaki paragrafta da, Marquez, karakterin kendini fiziksel anlamda beğenmemesi ile kendisini paspal ve karşı cins tarafından istenilemez hissetmesini yaşlılıkla beraber gelen fiziksel değişime bağlamaktadır, diğer taraftan karakter karşı cins tarafından yaşına rağmen ilgi görmekte ve beğenilmektedir:

Yol boyunca bir daha konuşmadılar, ama Maria dos Prazeres de birçok kez yan gözle incelendiğini hissetmiş ve o yaşında hala hayatta olması bir kez daha acı vermişti ona. Yağmur yağmaya başladığında başına örtüverdiği mutfak beziyle ve ölümü düşünüyor olmaktan değiştirmeyi akıl edemediği eski püskü pardösüsüyle kendini çirkin ve acınacak halde hissediyordu (Marquez, 1972, s. 120).


            2.2 Psikolojik boyut
            Psikolojik boyutuyla yaşlılık söz konusu olduğunda algı, öğrenme, psikomotor, problem çözme ve kişilik özellikleri açısından yaşın ilerlemesi ile kişinin adaptasyon kapasitesinde değişimler meydana gelmekte ve özellikle unutkanlık sıkça görülebilmektedir. Marquez’in en ünlü eserlerinden biri olan “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabında yer alan “Ursula” karakterinin yaşlanmasıyla beraber unutkanlığının artması olgusuna kitabın birçok yerinde değinilmektedir;

Ursula yaşının hesabını kendi de unuttuğu halde yaşlanmış olmayı bir türlü kabullenmiyor, her işe burnunu sokmak isteyip çevresindekileri tedirgin ediyor, eve gelen yabancılara savaş sırasında yağmur mevsimi geçtikten sonra almak üzere oraya bir ermiş heykeli bırakıp bırakmadıklarını sorarak huzur kaçırıyordu (Marquez, 1967).

Ursula’nın saçmalamaları kadar onları eğlendiren hiçbir şey yoktu. Yağmurun üçüncü yılında, Ursula’nın beyni gerçekten sulanmaya başlamıştı. Yavaş yavaş gerçeklik kavramını yitiriyor, bugünle dünü karıştırıyordu. Yaşamının çok eskilerde kalmış olaylarını yeni olmuş gibi görüyordu (Marquez, 1967).

Onu yine kendi oğluyla karıştırıyordu. Çünkü tufandan sonra esen ve Ursula’nın beynine zaman zaman ışık tutan sıcak rüzgar kesilmişti. Ursula artık bilincini iyice yitirmişti (Marquez, 1967).

            Fiziksel ve zihinsel yeteneklerde kayıpların oluşması, bireyin kendini kabulünün ve benlik saygısının düşmesine yol açmaktadır. Bağımlılık ve yetersizlik duyguları oluşarak bireyi kendisi hakkında olumsuz düşüncelere sevk etmektedir (Öz, 2002). Marquez kitaplarında yaşlılık olgusu çerçevesinde zihinsel yeteneklerin kaybı ve unutkanlığa değinilerek, söz konusu değişimlerin karakter üstündeki olumsuz etkisine vurgu yapılmaktadır;

İlk unutkanlılarının farkına vardığında, Tıp okulundaki hocalarından birinden duyduğu bir çareye başvurdu: “Belleği olmayan, kendine kağıttan bir bellek yapar.” (Marquez, 1985, s. 61)

Ama onu en çok kaygılandıran, kendi mantığına duyduğu güvensizlikti: yavaş yavaş, önüne geçilmez bir çöküş içinde doğru düşünme yeteneğini yitirdiğinin bilincine varıyordu. (Marquez, 1985, s. 61)
       

            2.3 Dışa bağımlılık
            Yaşlılığa bağlı olarak gelişen çeşitli sağlık sorunları, fiziksel yetersizlikler, duyularda gözlenen rahatsızlıklar sebebiyle yaşlı bireylerin dışa bağımlı bir hale geldiği bilinmektedir. Marquez, yaşlılıkta gerçekleşen fiziksel değişimler sonucu bireyin çeşitli toplumsal yardımlara ihtiyacı olduğuna vurgu yapmakta olup diğer taraftan karakterin söz konusu yardım ihtiyacından hoşnut olmadığını kitaplarında şöyle anlatmaktadır:

Gerçekten de kısa bir süre öncesine kadar, otobüste kendisine yer vermeleri, yolda karşıdan karşıya geçmesine yardım etmeleri, merdivenleri çıkarken koluna girmeleri hiç hoşuna gitmiyordu, ama sonunda bunu yalnızca kabullenmekle kalmamış, aynı zamanda nefretlik bir gereksinim olarak da ister olmuştu (Marquez, 1992, s. 117).

Doktor Juvernal urbino, yolda rastladığı son çağrılarla birlikte kargaşanın tam ortasında varabildi; o da onlar gibi çabuk çabuk otomobilden indikten sonra, taştan taşa atlayarak avludan geçip eve gitmek istedi, ama sonunda, Don Sacho’nun adamlarının kollarına girip sarı yelken bezinden bir sayvanın altında kendisini taşımaları gibi bir aşağılanmayı kabul etti (Marquez, 1985; 53).

Florentino Ariza kendini bir kadının kolunda taşıtmak zorunda kalacağı o aşağılık yaştan korktuğu kadar ölümden korkmuyordu artık (Marquez, 1985, s. 326).

            Görüldüğü üzere, “nefretlik gereksinim”, “aşağılanma”, “aşağılık yaş” ifadeleriyle Marquez, yaşlılıkta başka bir bireyin yardımına duyulan ihtiyacı çok alçaltıcı bir durum olarak ifade etmektedir. Karakter, yardıma ihtiyacı olduğunun farkına varmakta, söz konusu yardımı kabul etmek zorunda kalmakta diğer taraftan yapılan yardımdan psikolojik olarak olumsuz yönde etkilenmektedir.

            2.4 Bilgi birikimi ve tecrübe
            Yaşam tecrübesinin ve gençlik koşuşturmasının bitmesi sonucu yaratılan vaktin yaşlı insanlarda yoğun bilgi birikimi sağladığı gözlemlenmektedir. Yaşanılan yıllarda tecrübe edilen bazı olaylar, dünyada geçirilen süre uzunluğuna bağlı olarak edinilen bilgi seviyesi, görgü, yaşın verdiği olgunluk ve deneyim Marquez kitaplarında saygı duyulacak karakterleri yaratmaktadır. Bu anlamda söz konusu duruma verilebilecek en iyi örnek Yüzyıllık Yalnızlık eserindeki “Ursula” karakteridir. Marquez, yaşlılığı uzun bir yaşam koşuşturması ve hedeflerin gerçekleşmesi sonucu kişisel bütünlük ve bilgeliğin geliştiği dönem olarak şöyle anlatmaktadır;

Ursula yaşlılığın aşılmaz yalnızlığında, aile içindeki olayları bütün ayrıntılarıyla inceleyebiliyor, eski günlerde bin bir uğraş arasında fırsat bulup da göremediği gerçekleri şimdi değerlendiriyordu (Marquez, 1967).

Ursula’nın öylesine boş zamanı vardı ve iç dünyası öylesine doldurulmuştu ki, evdekilerin yaşantısını yakından izleyebiliyordu (Marquez, 1967).

“Benim yaşıma gelince” dedi kadın, “İnsanın düşünecek o kadar vakti oluyor ki, sonunda kahin olup çıkıyor” (Marquez, 1972).

            2.5 Sağlık sorunları ve ölüm korkusu
            Yaşlılıkta, kişinin yaşam evresinin son dönemi olmasıyla az ya da çok ölüm düşüncesi sonucunda ortaya çıkan duygular gelişmektedir. Söz konusu duyguların arkasında bireyin yaşantısını istediği gibi değerlendirememenin ve önünde az zaman kalmasının telaşı ve korkusu bulunabilmektedir (Öz, 1999). Marquez eserlerinde ölüm olgusuna da yaşlılığa paralel olarak oldukça sık rastlanmaktadır. Karakterlerin betimlenen sağlık sorunlarını algılamalarının ardından gelen ölüm korkusuna, ölümlü olma düşüncesine ve ölümle beraber yaşamda planlanan şeylerin gerçekleşememesi telaşına sıkça yer verilmektedir.

Zaman zaman havasız kalmış bir balık gibi uyanıyordu. Yüreğinde ödem vardı. Bir an yüreğinin tempoyu kaçırdığını, okul bandolarında olduğu gibi teklediğini duyumsuyordu; bir kez, bir kez daha, sonunda tempoyu yakaladığını duyumsuyordu çünkü Tanrı büyüktü. Ama hastalarına verdiği avutucu ilaçlara başvuracak yerde korkudan dona kalıyordu (Marquez, 1985, s. 314).

Seksen bir yaşında, bu dünyaya uyku sırasında en küçük bir durum değişikliğiyle kopabilecek incecik bağlarla bağlı olduğunun bilincine varacak kadar aklı başındaydı; bu bağları koparmamak için elinden geleni yapıyorsa, ölümün karanlığında Tanrı’yla karşılaşmamak korkusundandı (Marquez, 1985, s. 62).

Doktor Juvernal Urbino’nun babasının o öğleden sonraki yaşına ulaşmasına çok az kalmıştı. Ona benzediğini biliyordu; bunun bilincine şimdi, altüst edici, onun gibi ölümlü olduğu düşüncesi eklenmişti (Marquez, 1985).

Florentino Ariza’nın, çağın yaşlılık kavramından kaçması olanaksızdı; öyle ki, sinemadan çıkarken Fermina Daza’nın sendelediğini görünce, ansızın, amansızca sürdürdüğü aşk savaşımında, kancık ölümün kaçınılmaz olarak onu yenik düşüreceği yılgısıyla ürpermesi doğaldı (Marquez, 1985, s. 332).


            2.5 Yaşlılığa boyun eğmeme
            Yaşlanma ile birlikte zihinsel ve fiziksel kapasitede azalma, hareket kapasitesinde yavaşlama görülse de birey kendini yaşlı hissetmeyebilmektedir. Yaşlılık, durağan ve değişmez bir yaşam dönemi olmayıp, çeşitli güçlerin etkileşimini içermektedir. Söz konusu güçlerin temelinde yaşamın tüm periyotlarının sıkıntılarına karşı bireyin var olmaya devam etmiş olmasının verdiği güç ve bilgelik bulunmaktadır (Beğer, Yavuzer, 2012). Marquez kitaplarında, yaşlılıkta gerçekleşen fiziksel değişimlere karşı önlemler alma, söz konusu değişimleri gizleme, sağlık sorunlarına rağmen çalışma hayatına devam etme gibi yaşlılığı reddetme ve yaşlılıkla baş etme olguları aşağıdaki şekillerde yer almaktadır;

Ölünce dinlenmeye bol bol vaktim olacak nasıl olsa. Ama tasarılarımda henüz hesaba katmıyorum bu olasılığı.” Sağ kulağının gittikçe daha az işitmesine, adımlarının kararsızlığını gizlemek için gümüş saplı bir bastona dayanmasına karşın, delikanlılık yıllarındaki duruşunu koruyor, yeleğinin üstünden çaprazlama geçen altın köstekli takım elbiseler giyiyordu (Marquez, 1985).

Sekseninde de, kolera salgınından az sonra Paris’ten döndüğü zaman ki gibi rahat davranışlarını, canlılığını sürdürüyordu; düzgün taranmış, ortadan ayrılmış saçları, madensi renginin dışında, tıpkı gençliğindeki gibiydi (Marquez, 1985).

Yaşına karşın, hastalarını muayenehanede kabul etmemekte direniyor, kentin her yerine yaya gidilebilecek denli barış içinde olduğu zamanlardan beri hep yaptığı gibi, onlara evlerinde bakmayı sürdürüyordu (Marquez, 1985).

Bir yıl önce, üç gün süren resmi jubileyle seksen yaşını kutlamış, yaptığı teşekkür konuşmasında bir kez daha emekliye ayrılma dürtüsüne karşı koymuştu (Marquez, 1985).

“Ben hiç yaşlanmayacağım,” diye içini çekmişti Jeremiah de Saint Amour ansızın. Bunu, zamanın yıpratmasına karşı yiğitçe bir savaş önerisi gibi yorumlamış ama o daha açık konuşmuştu: Altmış yaşına gelince yaşamına son vermeye kesin kararlıydı (Marquez, 1985).

Geçen martta doldurduğu yetmiş altı yaşını göstermemek için çok para çok emek ve istem gücü harcamıştı…(Marquez, 1985)


            2.6 Geçmişe özlem
            Yaşlı bireylerde yenilikleri kolay benimsememe durumuna paralel olarak geçmişe özlem duygusu artmaktadır. Diğer taraftan genel olarak insan psikolojisinde geçmişin güzel yönleriyle hatırlanması söz konusun olup yaşlı bireyler de eskiye özlem duymakta, sıkça anılarından ve gençliğindeki toplum, aile, çevre, ekonomi ile ülkenin durumundan bahsetmektedir. Marquez yaşlılıkta geçmişe duyulan özleme vurgu yaptığı aşağıdaki paragrafta, duyulan özlemin anılar arasında iyi-kötü ayrımına olanak tanımayacak kadar yoğun olduğunu şöyle ifade etmektedir:
           
            Artık kendisini öyle yaşlı, öyle bitik, güzel günlerden öyle uzaklaşmış buluyordu ki, en kötü         anılarla dolu günleri bile özler oldu. İşte o zaman, verandadaki ortancaları, gün batarken            güllerin yaydığı kokuyu, sonradan görme güruhun hayvanca davranışlarını bile nasıl özlediğini             anladı. Günlük gerçeklerin bile en sarsıcı olanlarına bile kolayca dayanmış olan ateşi sönmüş       yüreği, bu özlem duygusunun ilk kabarışında paramparça oluverdi (Marquez, 1967)
           
            Yazar, duysal bazı uyarıcıların anıları canlandırdığına dair bilgi ışığında, yaşlıların eski anılarına dönme, eskiyi hatırlama isteğine şu şekilde vurgu yapmaktadır:

Pek çokları kokuyu duymadılar. Ama bazıları, özellikle de yaşlılar, kokunun zevkine varabilmek için deniz kenarına indiler. Geçmişteki kokuların hiçbirine yer bırakmayacak kadar yoğun bir kokuydu bu (Marquez, 1972, s. 27).

3. Sonuç
            “Yaşlılık” sözlük anlamı olarak yaşlı olma, artmış yaşın etkilerini gösterme hali olarak tanımlanmaktadır. Yaşlılık, psikoloji, sosyoloji, felsefe, tıp, iktisat gibi birçok alanda incelenmiş ve incelenmekte olan bir olgudur. Yaşlılık olgusu, birçok alana konu olduğu gibi edebiyata da konu olmaktadır. Gabriel Garcia Marquez kitaplarında yaşlılık olgusuna oldukça yoğun biçimde rastlanmaktadır.

            Çalışmada, Marquez eserlerinde işlenen yaşlılık olgusu, fiziksel değişim, psikolojik değişim, dışa bağımlı olma, bilgi birikimi ve tecrübe, sağlık sorunları ve ölüm korkusu, yaşlılığa boyun eğmeme, geçmişe duyulan özlem başlıkları altında incelenmiş ve söz konusu başlıklar Marquez eserlerinden yapılan alıntılarla örneklendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler ışığında aşağıda yer alan sonuçlara ulaşılmıştır;

            Marquez eserlerinde yaşlı kişi kimi zaman kendine güvenini kaybetmekte, kendini paspal bulmakta ve karşı cins tarafından beğenilemez olduğunu düşünmektedir. Marquez romanlarında yaşlılığın sebep olduğu fiziksel değişime sıkça değinilmekte ve fiziksel değişimin karakteri olumsuz anlamda etkilediğine vurgu yapılmaktadır. Marquez, söz konusu olumsuz değişime karşı hissedilen duygunun daha kuvvetli başka duygularla üstesinden gelinebilecek bir olgu olduğuna vurgu yapmaktadır. Söz konusu duygular aşk, sevgi, bağlılık gibi duygular olabilmektedir. Özellikle “Kolera Günlerinde Aşk” kitabında uzun yıllara rağmen bitmeyen ve yaşlılık döneminde tekrar başlayan büyük aşk anlatılmaktadır.

            Marquez kitaplarında yaşlılık olgusu çerçevesinde zihinsel yeteneklerin kaybı ve unutkanlığa vurgu yapılarak, söz konusu değişimlerin karakter üstündeki olumsuz etkisi anlatılmaktadır. Söz konusu zihinsel yetilerin kaybı olgusuna yoğun olarak “Yüzyıllık Yalnızlık” ve “Kolera Günlerinde Aşk” eserlerinde rastlanmaktadır.

            Marquez yaşlılıkta gerçekleşen fiziksel değişimler sonucu bireyin çeşitli toplumsal yardımlara ihtiyacı olduğuna vurgu yapmakta olup diğer taraftan karakterin söz konusu yardım ihtiyacından hoşnut olmadığını, üçüncü kişilerden gelecek yardımın aşağılayıcı bir durum olduğunu ve karakterin söz konusu yardıma ihtiyacı olması sebebiyle kendini psikolojik anlamda kötü hissettiğini dile getirmektedir.

            Marquez, yaşlılığı uzun bir yaşam koşuşturması ve hedeflerin gerçekleşmesi sonucu kişisel bütünlük ve bilgeliğin geliştiği dönem olarak anlatmaktadır. Yaşlı kişilerin bilge kişiler olduğu ve onların tecrübelerinden yararlanılması gerektiğini vurgulamaktadır.

            Marquez eserlerinde ölüm olgusuna da yaşlılığa paralel olarak oldukça sık rastlanmaktadır. Eserlerde, karakterlerin betimlenen sağlık sorunlarını algılamalarının ardından gelen ölüm korkusuna, ölümlü olma düşüncesi ve ölümle beraber yaşamda planlanan şeylerin gerçekleşememesi telaşına yer verilmektedir.

            Marquez kitaplarında, yaşlılıkta gerçekleşen fiziksel değişimlere karşı önlemler alma, söz konusu değişimleri gizleme, sağlık sorunlarına rağmen çalışma hayatına devam etme gibi yaşlılığı reddetme ve yaşlılıkla baş etme olguları yer almaktadır. Bu anlamda karakterler dış görünüşlerine özenmekte, sağlıklarına dikkat etmekte, çalışma hayatını sonlandırmama konusunda ısrarcı olabilmekte ve sosyal hayatlarına eskisi gibi devam edebilmektedir.

            Yazar, duysal bazı uyarıcıların anıları canlandırdığına dair bilgi ışığında, yaşlıların eski anılarına dönme, eskiyi hatırlama isteğine vurgu yapmaktadır. Marquez’in anlatımında yaşlı karakterlerin anılarına ve geçmişe özlemine sıkça yer verilmektedir. Kokular, anıları hatırlatan en önemli duysal öğe olarak işlenmekte, bazı eşyalara anıları ve geçmişteki kişileri hatırlatan öğeler olarak önemli anlamlar yüklenmektedir.

Kaynakça

ARUN, Ö. (2008). “Yaşlı Bireyin Türkiye Serüveni: Kaliteli Yaşlanma İmkanı Üzerine   Senaryolar”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 7 313-330. 
AYDIN, A ve SAYILAN, A. (2014). “Aktif Yaşlanma ile Yaşam Boyu Öğrenme Arasındaki   İlişkiye Teorik Bir Bakış”, Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi, Sayı: 4             (2) 76-81.
BEĞER, T ve YAVUZER, H. (2012). “Yaşlılık ve Yaşlılık Epidemiyolojisi”, Klinik Gelişim      Dergisi, Sayı: 25 1-3.
MADEN, A. (1991). “İhtiyarlık Psikomatiği ve Kültürel Nitelikleri”, Ankara Üniversitesi           Dergisi, Sayı: 35(1) 171-179. 
MARQUEZ GARCİA, G. (1991). Albaya Mektup Yok (çev. Handan Saraç) İstanbul: Can         Sanat Yayınları. (İlk baskı 1961).
MARQUEZ GARCİA, G. (1984). Yüzyıllık Yalnızlık (çev. Seçkin Selvi) İstanbul: Can Sanat     Yayınları. (İlk baskı 1967).
MARQUEZ GARCİA, G. (1991). İyi Kalpli Erendira (çev. İnci Kut) İstanbul: Can Sanat         Yayınları. (İlk baskı 1972).
MARQUEZ GARCİA, G. (1982). Kırmızı Pazartesi (çev. İnci Kut) İstanbul: Can Sanat            Yayınları. (İlk baskı 1981).
MARQUEZ GARCİA, G. (1989). Kolera Günlerinde Aşk (çev. Şadan Karadeniz) İstanbul:      Can Sanat Yayınları. (İlk baskı 1985).
MARQUEZ GARCİA, G. (1993). On İki Gezici Öykü (çev. İnci Kut) İstanbul: Can Sanat         Yayınları. (İlk baskı 1992).
ÖZ, F. (1999). “Yaşlılıkta Ruh Sağlığı”, Sosyal Hizmetler Dergisi, Sayı: 1 (9) 19-27. 
ÖZ, F. (2002). “Yaşamın Son Evresi: Yaşlılık Psikososyal Açıdan Gözden Geçirme”, Kriz         Dergisi, Sayı: 10 (2) 17-28. 






[1]Ankara Fen Lisesi ve ODTÜ İktisat Bölümü Mezunu olup, Kamu Sektöründe Uzman olarak görev yapmaktadır.
[2] Benim Hüzünlü Orospularım, Gabriel Garcia Marquez