İyi okumak, yani gerçek bir ruha sahip gerçek kitapları okumak asil bir eylemdir ve kişiyi günün gerektirdiği işlerden daha fazla çalıştırır...Henry David Thoreau...INSTAGRAM: @hatirlayici
24 Haziran 2016 Cuma
20 Haziran 2016 Pazartesi
Suç ve Ceza/Dostoyevski
Ölüm cezasına çarptırılmış biri
sehpaya çıkmadan bir saat önce şöyle söylüyor ya da düşünüyordu: “Yüksek bir
yerde, bir kayanın üzerinde ancak iki ayağımı koyabileceğim kadar daracık bir
yerde yaşayacak olsaydım, dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili
olsaydı, fırtınalar, zifiri karanlık olsaydı her yanım, kimsecikler olmasaydı
yanımda, o daracık yerde öylece bir ömür, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamak
isterdim! Yaşayabilsem, yalnızca yaşayabilsem, yaşayabilsem! Nasıl olursa olsun
yaşasam!...” Ne yaman bir gerçek! Tanrım ne yüce bir gerçek bu! Ne alçak bir
yaratık şu insanoğlu!...Bu nedenle ona alçak diyen de alçaktır!
Ünlü deha Dostoyevski'nin
klasikler arasında büyük yer edinmiş “Suç ve Ceza”sı üstüne söylenecek
yazılacak o kadar çok şey var ki bugün sadece bir başlangıç yapmış olayım... Edebiyat
tarihinin en önemli en ünlü karakterlerinden biri olan Raskolnikov' u yaratan
Dostoyevski, eserinde suçlunun gözünden suçu ve cezayı irdeler aslında… “Suç
acaba yüce amaçla işlenirse cezadan kurtulunabilinir mi?” sorusu etrafında döner
roman. Roman, 19. yy Rusya’sını gözler önüne sererken aslında polisiye roman çemberinden
sıyrılıp derin bir psikolojik roman şeklini alır ve suç/ceza psikolojisi ile
suçlunun iç hesaplaşmasını ayrıntılarıyla gözler önüne serer. Raskolnikov’un
ilgisini Napolyon gibi tarihe adını yazdırmış insanlar çeker. Onu çeken aslında,
çoğu üstün, dahi insanın, bireysel kötülükleri önemsemedikleri, duraksamadan bu
kötülüklerin üzerinden atlayıp geçtikleri düşüncesidir…
Kitabı okurken diğer kitaplardaki büyük, beklenmedik olaylar beklemeyin çünkü olaydan bağımsız olarak eser zaten çok büyük ve beklenmedik. Kitabı okurken hissedilen kalp atışı, iç sıkıntısı, kitabı derhal kapatma isteği fakat aşırı meraktan devam etme tutkusu da cabası. Raskolnikov karakterinin yanında edebiyat tarihine bir de en usta, en bilge, en entel dedektif karakteri kazandırılır. Sadece Raskolnkov’u incelemekle, dedektife haksızlık olur. Ayrıca, kitaptaki karakterleri sanki akrabanız, arkadaşınız, yan komşunuz gibi tanıyormuşluk duygusu, görünüm ve karakterleri hakkında derin bilginiz, St. Petersburg’a gittiğinizde sanki onlarla karşılaşacakmış gibi hissetmeniz olduğu gibi Dostoyevski’nin dehası ve ruh betimlemelerindeki başarısıdır...
Eser bittiğinde hayatınız boyunca unutamayacağınız sorular kalır aklınızda… Suç nedir, ceza nedir, suç ve ceza birbirinden ayrı olgular mıdır, suç ne zaman suç olarak tanımlanır, suç işleme hakkı var mıdır, bazı insanlar neden bu “hakka” sahiptir… Tarihi karakterler tarihe adlarını yazdırırken aslında suç da işlemişler midir?...
Raskolnikov’un işlediği suçu ve çektiği cezayı bize büyük olayların arkasına sığınmadan iliklerimize kadar hissettiren Dostoyevski’nin dehasına hayran olamamak imkansız… Kitabın rengi benim için kül rengi ile sarı arası... İyi okumalar, bol düşünmeler…
Kitabı okurken diğer kitaplardaki büyük, beklenmedik olaylar beklemeyin çünkü olaydan bağımsız olarak eser zaten çok büyük ve beklenmedik. Kitabı okurken hissedilen kalp atışı, iç sıkıntısı, kitabı derhal kapatma isteği fakat aşırı meraktan devam etme tutkusu da cabası. Raskolnikov karakterinin yanında edebiyat tarihine bir de en usta, en bilge, en entel dedektif karakteri kazandırılır. Sadece Raskolnkov’u incelemekle, dedektife haksızlık olur. Ayrıca, kitaptaki karakterleri sanki akrabanız, arkadaşınız, yan komşunuz gibi tanıyormuşluk duygusu, görünüm ve karakterleri hakkında derin bilginiz, St. Petersburg’a gittiğinizde sanki onlarla karşılaşacakmış gibi hissetmeniz olduğu gibi Dostoyevski’nin dehası ve ruh betimlemelerindeki başarısıdır...
Eser bittiğinde hayatınız boyunca unutamayacağınız sorular kalır aklınızda… Suç nedir, ceza nedir, suç ve ceza birbirinden ayrı olgular mıdır, suç ne zaman suç olarak tanımlanır, suç işleme hakkı var mıdır, bazı insanlar neden bu “hakka” sahiptir… Tarihi karakterler tarihe adlarını yazdırırken aslında suç da işlemişler midir?...
Raskolnikov’un işlediği suçu ve çektiği cezayı bize büyük olayların arkasına sığınmadan iliklerimize kadar hissettiren Dostoyevski’nin dehasına hayran olamamak imkansız… Kitabın rengi benim için kül rengi ile sarı arası... İyi okumalar, bol düşünmeler…
Bunları biliyor musunuz;
- Eserde karakter isimleri karakterlerin üstlendiği rol ile paraleldir. Örneğin “Raskolnikov” isminin kökü Rusçada iki parçaya bölünmüş anlamına gelmektedir.
- Eylem süresince zamana dikkatimizi veremediğimizden, hikayenin iki hafta içinde olup bittiğini çöğrenmek gerçekten şaşırtıcıdır. Kitabı okurken zaman akıp gitmez, eylemin gerginliği ile daralıp genişler…
- “Fahrenheit 451” kitabında yok olan kitapları hatırlamakla görevli hatırlayıcılar kitapların ismini alır. Kitaptaki ikizlerden birinin adı Suç ve Ceza cilt 1, diğerinin adı Suç ve Ceza cilt 2’dir :)
- “Suç ve Ceza”, film ve dizi sektörünü, diğer birçok edebi eser ve sanat eserini etkilemiştir. Kafada yarattığı sorular birçok senariste ilham vermiştir. Örneğin Breaking Bad, House of Cards… gibi dizilerde eserden birçok sahneye ve oyuncuların iç hesaplaşmasına şahit olursunuz. “House of Cards” dizisinin bazı bölümlerindeki sahnelerle, kitaptaki birkaç bölüm bire bir aynıdır neredeyse…
Hatırlamalı;
Doğuştan olan duygularınızın
soyluluğunu yoksullukla koruyabilirsiniz. Ama sefalette hiç kimse, hiçbir zaman
başaramaz bunu… Sefalette, daha bir gurur kırıcı olsun diye insanların
arasından sopayla kovalamazlar sizi de, süpürür atarlar. Doğrusu haksız
değildirler… Çünkü sefalete düştüğümde önce kendim aşağılamaya hazırım kendimi.
Hem ayrıca birinin nasıl bir insan olduğuna karar verirken, sonra düzeltilmesi zor olacak yanılgıya düşmemek, önyargılı davranmış olmamak için ağır ağır, ölçülü yaklaşmak gerekir ona.
Sağlıksız ruhsal durumlarda düşler çoğu zaman olağanüstü bir belirginlikle, parlaklıkla, aşırı benzerlikle gerçeği andırırlar.
Hem ayrıca birinin nasıl bir insan olduğuna karar verirken, sonra düzeltilmesi zor olacak yanılgıya düşmemek, önyargılı davranmış olmamak için ağır ağır, ölçülü yaklaşmak gerekir ona.
Sağlıksız ruhsal durumlarda düşler çoğu zaman olağanüstü bir belirginlikle, parlaklıkla, aşırı benzerlikle gerçeği andırırlar.
Ama bir anda tüm varlığıyla hissetmişti artık karar vermek özgürlüğünün de, iradesinin de kalmadığını, her şeyin artık kararlaştırıldığını…
Acılarla dolu, bitmek tükenmek bilmeyen yalnızlığın, insanlardan uzaklaşmanın karanlık duygusu birden bilinçli olarak yansımıştı ruhunda.
Daha önce hiç tanımadığı, yeni, beklemediği, bilmediği bir şeyler oluyordu içinde. Değil yalnızca anlamak, hissetme duygusunu tüm gücüyle açıkça hissediyordu.
Kanın bağırmıştır öyle… Kanı akacak yol bulamayıp karaciğerinde pıhtılaşıp kalırsa insan böyle hayaller görür…
Ama gerçekler her şey demek değildir ki. İşin hiç değilse yarısı da o gerçekleri nasıl kullanabileceğine bağlıdır!
Ne var ki kendini gösterme hırsı mantığını yenmişti.
Güç gerek bana, güç! Güç olmadan bir şey yapamam. Gücü de güçle elde etmek gerek.
Geniş bilinç ile de derin yürek için acı da, üzüntü de her zaman zorunludur. Gerçek büyük insanların, yaşamlarından büyük acılar çekmek zorunda oldukları kanısındayım.
İnsana yararlı olan aynı zamanda soyludur da!
Sonya, akılca da ruhça da kim sağlamsa, güçlüyse, insanlara o hükmedecektir. Kim daha yürekliyse, o haklıdır…Kim daha çok şeyi umursamıyorsa yasa koyucu o oluyor, gözü en pek olan haklı çıkıyor…Şimdiye dek böyle gelmiş böyle gidecek! Ne var ki, körler göremezler bunu!
İktidar ancak onu eğilip almak yürekliliğini gösterenin olur.
Kurnazca felsefe yapmayı bırakın, düşünmeden yaşamın akışına bırakın kendinizi. Endişe etmeyin, kıyıya çıkaracaktır sizi akıntı, ayaklarınızın üzerine kaldıracaktır.
Zamanı gelince siz de seveceksiniz yaşamı. Şimdilik sizin için gerekli olan havadır. Hava, gene hava…
Acı çekmenin de bir felsefesi vardır.
İçtenlikte yalnızca yüzde bir bile sahtecilik notası varsa, hemen o anda başlar tökezlemeye… peşinden de rezalet gelir kuşkusuz. Pohpohlama ise ne denli sahteyse, o denli hoş olur, hazla dinlenir.
Bu yaşama konusuna gelince amma da alçalıyorlar insanlar!
O anda tek başına olmak için her şeyini verirdi. Ne var ki bir dakika bile olsun yalnız kalamayacağını da biliyordu.
Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!
Spoiler;
Eseri bitirdiğinizde suç ve
cezanın ne kadar yapışık kavramlar olduğunu anlarken, suçu işleyenin aslında
dışarıdan değil içeriden yaşadığı yoğun iç sıkıntısı ve vicdan azabı ile kendi
kendini cezalandırmakta olduğu sonucunu çıkarıyorsunuz. Raskolnikov’a göre olağanüstü insanların her türlü
suçu işlemeye hakları varken, olağan insanların ise söz dinlemesi gerekmekte. Sürüden ayrılan
insanların tümü birer suçlu olmak zorunda onun yaşam felsefesine göre.
Kendini bu felsefe ile suça itelediğinde ve kendisinin olağan bir insan
olduğunu anladığında yaşadığı can çekişmesi ise cidden iç acıtıcı… Sonuçta, Raskolnikov’un
kafasındaki fikirler, felsefi ve toplumsal nedenler ile yaptığı eylemin
arasındaki uyumsuzluk daha sonra onun yıkımına sebep oluyor. Suç sonrası yaşadığı
ağır vicdan azabı, paranoya, hayal kırıklığı, travma, topluma iyilik yaparak
katılabilme çabası da kendi kendine verdiği en büyük ceza aslında…
Herkes gibi ben de bir bit
miydim, yoksa bir insan mı, o anda öğrenmeliydim bunu, hemen o anda
öğrenmeliydim… Sınırı aşacak gücüm var mıydı? Eğilip alabilir miydim
iktidarı?... Korkudan tir tir titreyen zavallı bir yaratık mıydım, yoksa hakkım
var mıydı?...
Etiketler:
altını çizdiklerim,
diriliş,
Dostoyevski,
dünya klasikleri,
ergin altay,
fyodor mihayloviç dostoyevski,
günün kelimesi,
iletişim yayınları,
kitao,
murat belge,
Rusya,
suç nedir,
Suç ve Ceza
16 Haziran 2016 Perşembe
Köpek Kalbi/Mikhail Bulgakov
Bütün korkum artık kalbinin bir
köpek kalbi değil, insan kalbi olması...
Rus edebiyatının Ekim 1917
Devrimiyle başlayan yeni döneminde Dostoyevski, Tolstoy, Gogol gibi
klasikleşmiş büyük üstatların yanında, Mikhail Bulgakov da devrim sonrası
karmaşa ortamında yazdığı cesur ve yenilikçi eserleriyle kendini fark ettirmeyi
başarır. Eserleri ölümünden sonra bile Rusya’da yasaklıyken; gençler Arbat’ta gizlice toplanıp eserlerini
tartışır ve oynarlar. 1940 yılında Bulgakov’un vefatından sonra, Köpek Kalbi
Rusya’da ilk kez 1987 yılında yayınlanır. Bulgakov, çağdaş Rus edebiyatı ve
tiyatro alanında adını üstatların arasına yazdırır.
İsminden ve kapağından da
anlaşılacağı üzere Köpek Kalbi vurucu bir üslupla yazılmış, organ nakli sonucu
yarı insan görünümüne kavuşmuş bir köpeğin öyküsünü anlatan bir kara mizahtır.
Kitabın yazımındaki tıbbi vurguların gerçekliği ve ayrıntılardaki incelik
Bulgakov’un aslında Tıp Fakültesi mezunu olmasına dayanmaktadır. İleride
inceleyeceğim “Genç Bir Doktorun Anıları” kitabında yazımında doktorluğunu daha
da çok hissettirir Bulgakov.
Kitapta ameliyatı gerçekleştiren
doktor karakteri, köpeklerle yaptığı deney sonucu şartlı refleks kavramını
ortaya koyan Ivan Pavlov’dur aslında. Pavlov karakteriyle de devrim sonrası
kafa karışıklığını ustalıklı ortaya serer Bulgakov.
Kitabı okumadan önce devrim
sonrası Rusya hakkında az çok bilgi edinmek kitapta yer alan metafor ve
kimlikleri daha iyi anlayabilmenize yardımcı olacaktır. Diğer taraftan
kitaptaki sürrealist ve metaforik anlatımı dikkate almasanız bile Bulgakov,
cerrahi bilgisi ve anlatımdaki sürükleyiciliği ile sizi içine çekmeyi
başarıyor. Kafka’nın “Dönüşümü”nü sevdiyseniz başka bir perspektiften sizi
yakalayan bu kitabı da seveceksiniz. İlerideki çalışmalarımdan biri de
Dönüşümün ana karakteri Gregor Samsa ile bu kitabın baş karakteri “Poligraph
Poliygovic”i ve deneyimlerini karşılaştırmak olacak…Üç defa okununca
anlaşılacak, düşündürdükçe düşündürtecek kitaplardan…Keyifli okumalar herkese….
Spoiler: Köpeğin insan olduktan sonra aldığı isim “Poligraph
Poliygovic” devrim sonrası insanların aldıkları isimlerin komikliğini
göstermektedir. Örneğin devrim sonrası bayanların çokça aldıkları isim olan “Tractorina”
modernliğin göstergesi traktöre duyulan sempatinin bir sonucudur:)
15 Haziran 2016 Çarşamba
14 Haziran 2016 Salı
13 Haziran 2016 Pazartesi
Körlük/Jose Saramago
Haklısınız, gözlerimiz görmemeye başlamazdan önce bizler zaten kör olmuştuk, korku bizi kör etmişti, aynı korku yüzünden körlüğümüz sürüp gidecek...
XX. yy edebiyatının önemli
yazarlarından 1998 yılı Nobel Ödüllü Jose Saramago’nun beni en çok etkileyen
eserlerinden biri Körlük… “Bu kitabi yazma fikri bir gün bir restoranda siparişimi
beklerken geldi...Ya hepimiz bir anda kör olsaydık diye düşündüm." demiştir
Jose Saramago. Kitabın, 2008
yılında beyaz perdeye uyarlanan aynı isimli filmi de
oldukça beğenilmiş hatta filmin ilk gösteriminde üstat Jose Saramago gözyaşlarıyla
filmden çok etkilendiğini ifade etmiştir.
Bu romanda Saramago “körlük”
metaforunu kullanarak liberal demokrasinin insanları sürükleyeceği kaosu ustalıkla
anlatmış. Saramago’yu daha önce okuduysanız, anlatımında kişiler için isim
kullanmadığını, noktalama işareti olarak sadece virgül ve nokta kullandığını,
sözcük oyunlarına hiçbir kitabında yer vermeyip sade bir anlatım ile vurucu
cümleler tercih ettiğini bilirsiniz. Körlük metaforunu bir yana bırakırsak,
insan doğasındaki vahşilik karşısında tüyleriniz diken diken oluyor bu kitabı
okurken. Kitapta hiçbir isimle öne
çıkarılmayan karakterlerle tanışırken aslında felsefe, psikoloji, sosyoloji,
din, devlet yönetimi, eşitlik, ayrımcılık, insan hakları, adalet, ahlak, iyilik,
kötülük, bencillik vb. daha birçok kavram ve olguyu okuyoruz. İsimsiz
karakterlerin aklınıza gelebilecek her türlü farklı sıfatlara haiz olması,
karakterleri okurken onları birbirine karıştırmanızı engellediği gibi, ismini
dahi bilmediğiniz bu kadar çok karakteri hafızanızdan silememenize sebep
oluyor. Kitap bir tokat gibi yüzünüze çarpıyor ve kendi birey ve toplum
algınızı günlerce hatta yıllarca yargılamanıza sebep oluyor.
Kitap, konunun kişide yarattığı
duygular ve düşünceler bakımından “Sineklerin Tanrısı” kitabıyla
karşılaştırılabilir. Kitabı bitirdiğinizde, devamı gibi okunabilecek “Görmek”
kitabına başlayabilirsiniz… İyi okumalar ve düşünmeler…
gözlemek: Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, gözle. (Nasihatler
Kitabından alıntı, Jose Saramago, Körlük)
sonuç: Yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye
başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları,
sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da ortaya
çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey
geldiğinde, bulunduğumuz yere çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile
atamazdık. (Jose Saramago, Körlük)
kötülük: En kolay yapılan şeyin kötülük olduğunu herkes bilir.
(Jose Saramago, Körlük)
iyilik: ….Bu böyle sürecek olursa, sonunda kaçınılmaz olarak bir
kez daha, en büyük kötülüklerin bile, içinde o kötülüğe sabırla katlanmamıza
yetecek kadar iyilik barındırdığı sonucuna varacağız. (Jose Saramago, Körlük)
şeytan: Ne mutlu ki şeytan her zaman her kapının ardında olmaz.
(Jose Saramago, Körlük)
kural: İstisnası olmayan kural olmaz. (Jose Saramago, Körlük)
felaket: Ne mutlu ki, mutlulukların felaket getirdiğinden pek söz
edilmese de felaketlerin mutlu sonuçlar doğurmasına sık rastlanıyor. (Jose
Saramago, Körlük)
yazgı: Yazgının kendi amacına ulaşabilmesi için çok dönüp dolaşması
gerekir. (Jose Saramago, Körlük)
yaşam: Parmaklar çiçeklerin kurumuş taç yapraklarına dokundu, terk
edildiğinde yaşam ne kadar kırılgan. (Jose Saramago, Körlük)
sorumluluk: Herkes gözlerini yitirmişken benim hala görmekte
oluşumun getirdiği sorumluluk…(Jose Saramago, Körlük)
karşılık: …Bu soruya karşılık bulamıyor, karşılılar insanın aklına
her zaman verilmesi gerektiği anda gelmez, çoğu kez de verilebilecek tek
karşılık, aklına bir karşılık gelmesini oturup kuzu kuzu beklemektir.
körlük: Her geçen gün daha az görmeye başlayacağım, gözlerim görse
bile her gün biraz daha çok kör olacağım, çünkü beni gören kimse kalmayacak.
(Jose Saramago, Körlük)
kumar: İnsanların neler yapıp neler yapmayacağı önceden hiç belli
olmaz, beklemek, zamana zaman tanımak gerekir, her şeye egemen olan zamandır,
zaman kumar masasında karşımızda oturan öteki kumarbazdır ve bütün kartlar onun
elindedir. Bizler ancak yaşam karşılığında o masadan bir şeyler kazanırız.
(Jose Saramago, Körlük)
panik: Panik onu taşıyan bacaklardan çok daha hızlıdır, kaçanın
ayakları sonunda birbirine dolaşır. (Jose Saramago, Körlük)
mutsuzluk: Hiç değişmeyen bir başka şey de, bazılarının
mutsuzluğunun başkalarının mutluluğu oluşudur, bunu dünyanın kuruluşundan bu
yana art arda gelen tüm kuşaklar çok iyi bilir. (Jose Saramago, Körlük)
Sonradan kör olmadığımızı
düşünüyorum, biz zaten kördük. Gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler...
Etiketler:
aykut derman,
görmek,
Jose Saramago,
körlük,
metafor,
Nobel ödülü,
roman,
Saramago
10 Haziran 2016 Cuma
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat/Bir Yüreğin Ölümü, Stefan Zweig
Bir Kadının
Yaşamından 24 Saat/Bir Yüreğin Ölümü, Stefan Zweig
Stefan Zweig, psikoloji ve Freud öğretisine duyduğu yoğun ilgi dolayısıyla kitaplarında derin karakter incelemeleriyle ünlüdür. Özellikle yazdığı biyografilerde yoğun psikolojik çözümlemelerde bulunur. "Bir Kadının
Yaşamından 24 Saat/Bir Yüreğin Ölümü" kitabında yazdığı iki uzun öyküde de tarzını gösteriyor...Birinci öyküde, kendine bile itiraf edemediği bir gerçeği anlatarak rahatlayan bir kadının yoğun iç hesaplaşması, ikinci öyküde ise yaşlı bir adamın ailesinden değer görmediğini anladığı anda yaşadığı yoğun keder ve hayattan uzaklaşmasını okuyoruz hatta yaşıyoruz. Zweig bu eserinde de okuyucuya yine birer karakter şöleni yaşatıyor, bizleri derinden etkiliyor ve Freud öğretisini öykülerinde canlandırıyor...Aşağıdaki kelimeler yine acı, kader, umut/umutsuzluk üstüne...İyi okumalar...
hedef: Belli bir hedefi olmayan her
hayat hatadır. (Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat)
umut: …yaşam sevincimin birdenbire
yeniden uyanması, varlığımın işe yarar olduğuna dair hissettiğim yeni bir
duygu, damarlarımda sıcak bir kan gibi dolaşıyordu. (Stefan Zweig, Bir Kadının
Yaşamından 24 Saat)
acı: Kibirle, şımarıkça, ruh, fikir,
duygu dediğimiz, ıstırap dediğimiz şeylerin aslında ne kadar da zayıf, zavallı,
acı veren şeyler olduğunu korkuyla hissediyorum, çünkü bunlar en üst düzeyde
bile olsa acı çeken, kıvranan insan bedenini tamamen yok edemiyor çünkü böyle
anlarda dahi insan üzerine düşen bir ağaç gibi yere yığılmak yerine,
damarlarındaki kan akmaya devam ediyor. (Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından
24 Saat)
kader: Bir yüreğin adamakıllı
sarsılabilmesi için her zaman ille de kaderin güçlü tokadı ya da her şeyi sert
bir şekilde söküp atan bir güç gerekmez; hatta gelişigüzel nedenle yıkımı
yaratmak, kaderin ele avuca sığmaz heykeltıraş isteğini tahrik eder. (Stefan
Zweig, Bir Yüreğin Ölümü)
kader: Kader, yüreğe dıştan dokunmadan
çok önce beyinde ve kanda içten içe ilerler her zaman. Kişinin kendini tanımaya
başlaması aslında kendini savunmaya başlamasıdır ve bu, çoğu zaman beyhude bir
savunmadır. (Stefan Zweig, Bir Yüreğin Ölümü)
ölüm: Kendini dinledi içini dinledi.
Böylece yavaş yavaş yüreği ölmeye başladı. (Stefan Zweig, Bir Yüreğin Ölümü)
9 Haziran 2016 Perşembe
GABRIEL GARCIA MARQUEZ KİTAPLARINDAKİ YAŞLILIK OLGUSU
Bir edebiyat dergisine göndermek üzere yazdığım ve yazarken büyük keyif aldığım makaleyi sizlerle paylaşıyorum;
Özge [1]
GABRIEL
GARCIA MARQUEZ KİTAPLARINDAKİ
YAŞLILIK
OLGUSU
Özge [1]
“Gençlik hakkında o kadar esnek bir düşünceye
sahiptim ki, hiçbir zaman çok geç olmuş gibi gelmemişti bana.”[2]
Özet: Yaşlılık, psikoloji, sosyoloji, felsefe, tıp, iktisat gibi birçok alanda
incelenmiş ve incelenmekte olan bir olgudur. Yaşlılık olgusu, birçok alana konu
olduğu gibi edebiyata da konu olmaktadır. Gabriel Garcia Marquez kitaplarında
yaşlılık olgusuna oldukça yoğun biçimde rastlanmaktadır. Bu kapsamda, çalışmada
Marquez’e ait eserler incelenmiş olup, yaşlılık olgusunun Marquez tarafından
nasıl ele alındığı ve yaşlılık ile anlatılmak istenenin ne olduğu değerlendirilmiştir.
Çalışmada, Marquez eserlerinde işlenen yaşlılık olgusu, fiziksel değişim,
psikolojik değişim, dışa bağımlı olma, bilgi birikimi ve tecrübe, sağlık
sorunları ve ölüm korkusu, yaşlılığa boyun eğmeme, geçmişe duyulan özlem
başlıkları altında incelenmiş ve söz konusu başlıklar Marquez eserlerinden
yapılan alıntılarla örneklendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Gabriel Garcia Marquez, Kitap, Yüzyıllık
Yalnızlık, Yaşlılık, Yaşlanma
Abstract: Elderliness
is studied and continues to be studied in many areas like psychology,
sociology, philosophy, medicine and economics. As studied in many areas,
elderliness is also studied in literature. Elderliness is prevailed in the
books of Gabriel Garcia Marquez. In this context, the books of Gabriel Garcia
Marquez are studied; the concept of elderliness according to Marquez and what
is illustrated by elderliness are searched. Elderliness in the books of Marquez
is searched under the topics of physiological and psychological change,
external dependence, accumulation of knowledge and experience, health problems
and fear of death, refusal of elderliness, nostalgia and the topics are
exemplified by the citations from the books of Marquez.
Key Words: Gabriel Garcia Marquez,
Book, One Hundred Years of Solitude, Elderliness, Aging
1.Giriş
“Yaşlılık”
sözlük anlamı olarak yaşlı olma, artmış yaşın etkilerini gösterme hali olarak
tanımlanmaktadır. Üreme döneminin bitiminden ölüme kadar geçen dönemdeki
değişim ve dönüşüm süreci canlılar için yaşlılık dönemi olarak
tanımlanmaktadır. Söz konusu değişimlerin en önemlisi doğurganlığın azalması ve
mortalitenin artması olarak değerlendirilmektedir (Beğer, Yavuzer, 2012).
Yaşlılığın
sadece fiziksel anlamda değil psikolojik ve sosyal boyutlarıyla da incelenmesi
önem arz etmektedir. Fizyolojik boyutuyla yaşlılık, kronolojik yaşla birlikte
görülen fiziksel değişimleri ifade etmektedir. Psikolojik boyutuyla yaşlılık
söz konusu olduğunda ise algı, öğrenme, psikomotor, problem çözme ve kişilik
özellikleri açısından yaşın ilerlemesi ile kişinin adaptasyon kapasitesindeki
değişim anlatılmaktadır. Sosyolojik açıdan yaşlılık ile bir toplumdaki belirli
yaş grubu algısı, onlardan beklenen davranışlar ve toplumun o gruba verdiği
değer ifade edilmektedir (Beğer, Yavuzer, 2012).
Yaşlıların yaşamdan aldıkları
memnuniyet, yapılan çalışmalarda beş ana unsurun incelenmesiyle ortaya
çıkmaktadır. Söz konusu unsurlar; fiziksel sağlık, ruhsal sağlık, sosyal ilişki
durumu, çevre (yaşam yerindeki imkanlar, güvenlik, ülke koşulları), cinsiyet,
medeni durum, yerleşim yeri, eğitim durumu, gelir durumu, sosyal sınıf algısı
gibi değişkenlerdir (Arun, 2008). Bahse konu unsurların birleşimi ile yaşlı
bireyin yaşam memnuniyeti düzeyi ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan yaşlılık
döneminde gerçekleşen fiziksel, ruhsal ve ekonomik değişiklikler kişinin içine
kapanmasına, sosyal hayata etkin katılamamasına yol açmaktadır.
Yaşlılık,
psikoloji, sosyoloji, felsefe, tıp, iktisat gibi birçok alanda incelenmiş ve
incelenmekte olan bir olgudur. Yaşlılık olgusu, birçok alana konu olduğu gibi
edebiyata da konu olmaktadır. Gabriel Garcia Marquez kitaplarında yaşlılık
olgusuna oldukça yoğun biçimde rastlanmaktadır. Bu kapsamda, çalışmada
Marquez’e ait Yüzyıllık Yalnızlık, Kırmızı Pazartesi, Kolera Günlerinde Aşk, Albaya
Mektup Yok, İyi Kalpli Erendira ve On İki Gezici Öykü adlı kitapları incelenmiş
olup, yaşlılık olgusunun Marquez tarafından nasıl ele alındığı ve yaşlılık ile
anlatılmak istenenin ne olduğu incelenmiştir.
2. Marquez Eserlerinde Yaşlılık
2.1 Fiziksel değişim
Yaşın
ilerlemesiyle birlikte, doku ve organlarda oluşan yaşlanma –biyolojik yaşlanma-
çerçevesinde, iç organlarda değişim ve işlevlerinde azalma görülmekte, beyin
hücrelerinde gerilemeler oluşmaktadır, hafıza zayıflamakta, cilt tonunu kaybetmekte,
saçlar beyazlamakta, kemiklerde osteoporoz ve şekil değişiklikleri
oluşmaktadır. Görme, işitme kaybına bağlı olarak beden imajında değişim ve uyum
sorunları ortaya çıkmaktadır (Öz, 2002). Söz konusu sağlık sorunlarının verdiği
rahatsızlık ve fiziksel yapının değişmesiyle çeşitli psikososyal sorunlar da
ortaya çıkabilmektedir. Marquez romanlarında yaşlılığın sebep olduğu fiziksel
değişime sıkça değinilmekte ve fiziksel değişimin karakteri olumsuz anlamda
etkilediğine vurgu yapılmaktadır.
“Karısı
onu o anda, evlendikleri günkü gibi giyinmiş olarak gördü. Ancak o zaman
kocasının ne kadar yaşlanmış olduğunu fark etti” (Marquez, 1961, s. 12)
cümlesinde karakterin, eşinin yaşlılık dönemindeki fiziksel değişimini objektif
bir biçimde değerlendirebilmesi için eşini gençliğinde giydiği takımla görmesi
gerekmiştir.
Marquez,
aşağıdaki metinde, yaşlılığın getirdiği olumsuz fiziksel değişimlere rağmen
karakterin iyi göründüğünü vurgularken, mesleki anlamda geçmişteki durumunun
devam etmemesi gerçeğinin karakteri umutsuzluğa iten bir neden olduğunu
belirtmektedir;
Sağlık durumunu ele veren tek
şey, yıpranmış cildiydi. Yine de yetmiş üç yaşına rağmen hala son derece
zarifti. Ancak o sabah hiç de bundan gururlanacak halde hissetmiyordu kendini.
Şan şeref ve iktidar yılları, bir daha geri gelmemek üzere geçip gitmişti,
şimdi ise yalnızca ölüme doğru giden yıllar vardı önünde (Marquez, 1992, s. 17).
Ursula yavaş yavaş kuruyup
ufalıyor, çocuk gibi oluyordu. Son aylarında, geceliğinin içinde kaybolan bir
kiraz çiçeğine döndü. Her zaman havada tuttuğu kolu ise maymun pençesini
andırıyordu… Ursula yeni doğmuş yaşlı bir kadına benziyordu (Marquez, 1967).
Marquez,
yaşlılığın olumsuz yönde fiziksel bir değişime yol açtığını ve söz konusu
olumsuz değişime karşı hissedilen duygunun daha kuvvetli başka duygularla
üstesinden gelinebilecek bir olgu olduğunu şu cümleler ile dile getirmektedir:
Korkmuştu, çünkü kendisi onu ne
kadar yaşlanmış görüyorsa, onun da kendisini o kadar yaşlanmış gördüğünü
biliyordu, kendisindeki gibi içinde buna katlanacak kadar sevgi olduğunu da
sanmıyordu (Marquez, 1981, s. 86).
Düğün resminden geri kalan tek
şey, duru badem gözleri, doğuştan kibriydi, ama yaşın alıp götürdüklerini kişiliğiyle
gideriyor, çabasıyla aşıyordu (Marquez, 1985).
Fermina Daza kocasının
adımlarının yavaş yavaş dengesizleştiğini, ruhsal durumunun ani
değişikliklerini, bellek boşluklarını, son zamanlarda uykuda hıçkırma
alışkanlığını yavaş yavaş keşfetti, ama onları son soluğun kaçınılmaz
belirtileriyle değil, çocukluğa mutlu bir geri dönüşle özdeşleştiriyordu. Bu
yüzden, güç bir yaşlı gibi değil, yaşlı bir çocuk gibi davranıyordu ona; bu
aldanış ikisi için de tanrı’nın bir lütfuydu, çünkü onları acıma duygusundan
kurtarmıştı (Marquez, 1985).
Marquez,
aşağıda yaşlılığın yarattığı fiziksel değişimin karakterlerin birbirini görmesi
ile bir hayal kırıklığına yol açtığını diğer taraftan, hissedilen aşk ile söz
konusu memnuniyetsizliğin geçeceğini vurgulamaktadır. Bu anlamda yaşlılığı
olumsuz anlamda betimlerken aşk duygusunu şu şekilde yüceltmektedir:
Onu son kez görüşünden bu yana ne
denli yaşlandığına şaştı; onun da kendisini öyle gördüğünün farkına vardı. Ama
bir an sonra, ilk sarsıntıyı atlatınca, yaşamın onlarda bıraktığı izlerin daha
az farkına varacaklarını, birbirlerini yeniden, kırk yıl önce tanıştıkları
zamanki gibi genç göreceklerini düşünerek avuttu kendini (Marquez, 1985, s. 362).
İkisi de uçup giden bir an
içinde, bu ellerin hiçbirinin, birbirine dokunmadan önce düşledikleri eller
değil, iki yaşlı kemikli el olduğunun bilincine varacak denli ayıktılar. Ama
bir an sonra düşledikleri eller olmuşlardı (Marquez, 1985, s. 417).
Marquez
yaşlılığın getirdiği fiziksel değişimleri betimlerken, aşağıda “basılmış toprak
gibi kupkuru” ve “sinsice indirilen darbe” ifadeleriyle yaşanan fiziksel
değişimlere olumsuzluk vurgusu yapmaktadır;
İhtiyar Jacob onu uzun uzun
inceledi. Sadece gözleri hala gençti. Eklem yerlerinde kemikleri boğum boğumdu,
basılmış toprak gibi kupkuruydu, zaten oldum olası böyleydi (Marquez, 1972).
Dazlaklık gibi, yaşlılığın sinsice
indirdiği bir darbe gibi görünmedi bu onda; kekremsi kükürtlü kauçuk kokusuna karşın,
ortopedik bir gülümseyişle yüzünün daha aydınlık olacağına inanıyordu çünkü
(Marquez, 1985, s. 335).
Aşağıdaki
paragrafta da, Marquez, karakterin kendini fiziksel anlamda beğenmemesi ile
kendisini paspal ve karşı cins tarafından istenilemez hissetmesini yaşlılıkla beraber
gelen fiziksel değişime bağlamaktadır, diğer taraftan karakter karşı cins
tarafından yaşına rağmen ilgi görmekte ve beğenilmektedir:
Yol boyunca bir daha
konuşmadılar, ama Maria dos Prazeres de birçok kez yan gözle incelendiğini
hissetmiş ve o yaşında hala hayatta olması bir kez daha acı vermişti ona.
Yağmur yağmaya başladığında başına örtüverdiği mutfak beziyle ve ölümü
düşünüyor olmaktan değiştirmeyi akıl edemediği eski püskü pardösüsüyle kendini
çirkin ve acınacak halde hissediyordu (Marquez, 1972, s. 120).
2.2 Psikolojik boyut
Psikolojik
boyutuyla yaşlılık söz konusu olduğunda algı, öğrenme, psikomotor, problem
çözme ve kişilik özellikleri açısından yaşın ilerlemesi ile kişinin adaptasyon
kapasitesinde değişimler meydana gelmekte ve özellikle unutkanlık sıkça
görülebilmektedir. Marquez’in en ünlü eserlerinden biri olan “Yüzyıllık
Yalnızlık” kitabında yer alan “Ursula” karakterinin yaşlanmasıyla beraber
unutkanlığının artması olgusuna kitabın birçok yerinde değinilmektedir;
Ursula yaşının hesabını kendi de
unuttuğu halde yaşlanmış olmayı bir türlü kabullenmiyor, her işe burnunu sokmak
isteyip çevresindekileri tedirgin ediyor, eve gelen yabancılara savaş sırasında
yağmur mevsimi geçtikten sonra almak üzere oraya bir ermiş heykeli bırakıp
bırakmadıklarını sorarak huzur kaçırıyordu (Marquez, 1967).
Ursula’nın saçmalamaları kadar
onları eğlendiren hiçbir şey yoktu. Yağmurun üçüncü yılında, Ursula’nın beyni
gerçekten sulanmaya başlamıştı. Yavaş yavaş gerçeklik kavramını yitiriyor,
bugünle dünü karıştırıyordu. Yaşamının çok eskilerde kalmış olaylarını yeni
olmuş gibi görüyordu (Marquez, 1967).
Onu yine kendi oğluyla
karıştırıyordu. Çünkü tufandan sonra esen ve Ursula’nın beynine zaman zaman
ışık tutan sıcak rüzgar kesilmişti. Ursula artık bilincini iyice yitirmişti
(Marquez, 1967).
Fiziksel
ve zihinsel yeteneklerde kayıpların oluşması, bireyin kendini kabulünün ve
benlik saygısının düşmesine yol açmaktadır. Bağımlılık ve yetersizlik duyguları
oluşarak bireyi kendisi hakkında olumsuz düşüncelere sevk etmektedir (Öz, 2002).
Marquez kitaplarında yaşlılık olgusu çerçevesinde zihinsel yeteneklerin kaybı
ve unutkanlığa değinilerek, söz konusu değişimlerin karakter üstündeki olumsuz
etkisine vurgu yapılmaktadır;
İlk unutkanlılarının farkına
vardığında, Tıp okulundaki hocalarından birinden duyduğu bir çareye başvurdu: “Belleği
olmayan, kendine kağıttan bir bellek yapar.” (Marquez, 1985, s. 61)
Ama onu en çok kaygılandıran,
kendi mantığına duyduğu güvensizlikti: yavaş yavaş, önüne geçilmez bir çöküş
içinde doğru düşünme yeteneğini yitirdiğinin bilincine varıyordu. (Marquez,
1985, s. 61)
2.3 Dışa bağımlılık
Yaşlılığa
bağlı olarak gelişen çeşitli sağlık sorunları, fiziksel yetersizlikler,
duyularda gözlenen rahatsızlıklar sebebiyle yaşlı bireylerin dışa bağımlı bir
hale geldiği bilinmektedir. Marquez, yaşlılıkta gerçekleşen fiziksel değişimler
sonucu bireyin çeşitli toplumsal yardımlara ihtiyacı olduğuna vurgu yapmakta
olup diğer taraftan karakterin söz konusu yardım ihtiyacından hoşnut olmadığını
kitaplarında şöyle anlatmaktadır:
Gerçekten de kısa bir süre
öncesine kadar, otobüste kendisine yer vermeleri, yolda karşıdan karşıya
geçmesine yardım etmeleri, merdivenleri çıkarken koluna girmeleri hiç hoşuna
gitmiyordu, ama sonunda bunu yalnızca kabullenmekle kalmamış, aynı zamanda
nefretlik bir gereksinim olarak da ister olmuştu (Marquez, 1992, s. 117).
Doktor Juvernal urbino, yolda
rastladığı son çağrılarla birlikte kargaşanın tam ortasında varabildi; o da
onlar gibi çabuk çabuk otomobilden indikten sonra, taştan taşa atlayarak
avludan geçip eve gitmek istedi, ama sonunda, Don Sacho’nun adamlarının
kollarına girip sarı yelken bezinden bir sayvanın altında kendisini taşımaları
gibi bir aşağılanmayı kabul etti (Marquez, 1985; 53).
Florentino Ariza kendini bir
kadının kolunda taşıtmak zorunda kalacağı o aşağılık yaştan korktuğu kadar
ölümden korkmuyordu artık (Marquez, 1985, s. 326).
Görüldüğü
üzere, “nefretlik gereksinim”, “aşağılanma”, “aşağılık yaş” ifadeleriyle
Marquez, yaşlılıkta başka bir bireyin yardımına duyulan ihtiyacı çok alçaltıcı
bir durum olarak ifade etmektedir. Karakter, yardıma ihtiyacı olduğunun farkına
varmakta, söz konusu yardımı kabul etmek zorunda kalmakta diğer taraftan
yapılan yardımdan psikolojik olarak olumsuz yönde etkilenmektedir.
2.4 Bilgi birikimi ve tecrübe
Yaşam
tecrübesinin ve gençlik koşuşturmasının bitmesi sonucu yaratılan vaktin yaşlı
insanlarda yoğun bilgi birikimi sağladığı gözlemlenmektedir. Yaşanılan yıllarda
tecrübe edilen bazı olaylar, dünyada geçirilen süre uzunluğuna bağlı olarak
edinilen bilgi seviyesi, görgü, yaşın verdiği olgunluk ve deneyim Marquez
kitaplarında saygı duyulacak karakterleri yaratmaktadır. Bu anlamda söz konusu
duruma verilebilecek en iyi örnek Yüzyıllık Yalnızlık eserindeki “Ursula”
karakteridir. Marquez, yaşlılığı uzun bir yaşam koşuşturması ve hedeflerin
gerçekleşmesi sonucu kişisel bütünlük ve bilgeliğin geliştiği dönem olarak
şöyle anlatmaktadır;
Ursula yaşlılığın aşılmaz
yalnızlığında, aile içindeki olayları bütün ayrıntılarıyla inceleyebiliyor,
eski günlerde bin bir uğraş arasında fırsat bulup da göremediği gerçekleri
şimdi değerlendiriyordu (Marquez, 1967).
Ursula’nın öylesine boş zamanı
vardı ve iç dünyası öylesine doldurulmuştu ki, evdekilerin yaşantısını yakından
izleyebiliyordu (Marquez, 1967).
“Benim yaşıma gelince” dedi
kadın, “İnsanın düşünecek o kadar vakti oluyor ki, sonunda kahin olup çıkıyor”
(Marquez, 1972).
2.5
Sağlık sorunları ve ölüm korkusu
Yaşlılıkta,
kişinin yaşam evresinin son dönemi olmasıyla az ya da çok ölüm düşüncesi
sonucunda ortaya çıkan duygular gelişmektedir. Söz konusu duyguların arkasında
bireyin yaşantısını istediği gibi değerlendirememenin ve önünde az zaman
kalmasının telaşı ve korkusu bulunabilmektedir (Öz, 1999). Marquez eserlerinde
ölüm olgusuna da yaşlılığa paralel olarak oldukça sık rastlanmaktadır.
Karakterlerin betimlenen sağlık sorunlarını algılamalarının ardından gelen ölüm
korkusuna, ölümlü olma düşüncesine ve ölümle beraber yaşamda planlanan şeylerin
gerçekleşememesi telaşına sıkça yer verilmektedir.
Zaman zaman havasız kalmış bir
balık gibi uyanıyordu. Yüreğinde ödem vardı. Bir an yüreğinin tempoyu
kaçırdığını, okul bandolarında olduğu gibi teklediğini duyumsuyordu; bir kez,
bir kez daha, sonunda tempoyu yakaladığını duyumsuyordu çünkü Tanrı büyüktü.
Ama hastalarına verdiği avutucu ilaçlara başvuracak yerde korkudan dona
kalıyordu (Marquez, 1985, s. 314).
Seksen bir yaşında, bu dünyaya
uyku sırasında en küçük bir durum değişikliğiyle kopabilecek incecik bağlarla bağlı
olduğunun bilincine varacak kadar aklı başındaydı; bu bağları koparmamak için
elinden geleni yapıyorsa, ölümün karanlığında Tanrı’yla karşılaşmamak
korkusundandı (Marquez, 1985, s. 62).
Doktor Juvernal Urbino’nun
babasının o öğleden sonraki yaşına ulaşmasına çok az kalmıştı. Ona benzediğini
biliyordu; bunun bilincine şimdi, altüst edici, onun gibi ölümlü olduğu
düşüncesi eklenmişti (Marquez, 1985).
Florentino Ariza’nın, çağın
yaşlılık kavramından kaçması olanaksızdı; öyle ki, sinemadan çıkarken Fermina
Daza’nın sendelediğini görünce, ansızın, amansızca sürdürdüğü aşk savaşımında,
kancık ölümün kaçınılmaz olarak onu yenik düşüreceği yılgısıyla ürpermesi
doğaldı (Marquez, 1985, s. 332).
2.5 Yaşlılığa boyun eğmeme
Yaşlanma
ile birlikte zihinsel ve fiziksel kapasitede azalma, hareket kapasitesinde
yavaşlama görülse de birey kendini yaşlı hissetmeyebilmektedir. Yaşlılık,
durağan ve değişmez bir yaşam dönemi olmayıp, çeşitli güçlerin etkileşimini
içermektedir. Söz konusu güçlerin temelinde yaşamın tüm periyotlarının
sıkıntılarına karşı bireyin var olmaya devam etmiş olmasının verdiği güç ve
bilgelik bulunmaktadır (Beğer, Yavuzer, 2012). Marquez kitaplarında, yaşlılıkta
gerçekleşen fiziksel değişimlere karşı önlemler alma, söz konusu değişimleri
gizleme, sağlık sorunlarına rağmen çalışma hayatına devam etme gibi yaşlılığı
reddetme ve yaşlılıkla baş etme olguları aşağıdaki şekillerde yer almaktadır;
Ölünce dinlenmeye bol bol vaktim
olacak nasıl olsa. Ama tasarılarımda henüz hesaba katmıyorum bu olasılığı.” Sağ
kulağının gittikçe daha az işitmesine, adımlarının kararsızlığını gizlemek için
gümüş saplı bir bastona dayanmasına karşın, delikanlılık yıllarındaki duruşunu
koruyor, yeleğinin üstünden çaprazlama geçen altın köstekli takım elbiseler
giyiyordu (Marquez, 1985).
Sekseninde de, kolera salgınından
az sonra Paris’ten döndüğü zaman ki gibi rahat davranışlarını, canlılığını
sürdürüyordu; düzgün taranmış, ortadan ayrılmış saçları, madensi renginin dışında,
tıpkı gençliğindeki gibiydi (Marquez, 1985).
Yaşına karşın, hastalarını
muayenehanede kabul etmemekte direniyor, kentin her yerine yaya gidilebilecek
denli barış içinde olduğu zamanlardan beri hep yaptığı gibi, onlara evlerinde
bakmayı sürdürüyordu (Marquez, 1985).
Bir yıl önce, üç gün süren resmi
jubileyle seksen yaşını kutlamış, yaptığı teşekkür konuşmasında bir kez daha
emekliye ayrılma dürtüsüne karşı koymuştu (Marquez, 1985).
“Ben hiç yaşlanmayacağım,” diye
içini çekmişti Jeremiah de Saint Amour ansızın. Bunu, zamanın yıpratmasına
karşı yiğitçe bir savaş önerisi gibi yorumlamış ama o daha açık konuşmuştu:
Altmış yaşına gelince yaşamına son vermeye kesin kararlıydı (Marquez, 1985).
Geçen martta doldurduğu yetmiş
altı yaşını göstermemek için çok para çok emek ve istem gücü harcamıştı…(Marquez,
1985)
2.6 Geçmişe özlem
Yaşlı
bireylerde yenilikleri kolay benimsememe durumuna paralel olarak geçmişe özlem
duygusu artmaktadır. Diğer taraftan genel olarak insan psikolojisinde geçmişin
güzel yönleriyle hatırlanması söz konusun olup yaşlı bireyler de eskiye özlem
duymakta, sıkça anılarından ve gençliğindeki toplum, aile, çevre, ekonomi ile
ülkenin durumundan bahsetmektedir. Marquez yaşlılıkta geçmişe duyulan özleme
vurgu yaptığı aşağıdaki paragrafta, duyulan özlemin anılar arasında iyi-kötü
ayrımına olanak tanımayacak kadar yoğun olduğunu şöyle ifade etmektedir:
Artık kendisini öyle yaşlı, öyle
bitik, güzel günlerden öyle uzaklaşmış buluyordu ki, en kötü anılarla dolu günleri bile özler oldu.
İşte o zaman, verandadaki ortancaları, gün batarken güllerin yaydığı kokuyu, sonradan görme güruhun hayvanca
davranışlarını bile nasıl özlediğini anladı.
Günlük gerçeklerin bile en sarsıcı olanlarına bile kolayca dayanmış olan ateşi
sönmüş yüreği, bu özlem duygusunun
ilk kabarışında paramparça oluverdi (Marquez, 1967)
Yazar,
duysal bazı uyarıcıların anıları canlandırdığına dair bilgi ışığında,
yaşlıların eski anılarına dönme, eskiyi hatırlama isteğine şu şekilde vurgu
yapmaktadır:
Pek çokları kokuyu duymadılar.
Ama bazıları, özellikle de yaşlılar, kokunun zevkine varabilmek için deniz
kenarına indiler. Geçmişteki kokuların hiçbirine yer bırakmayacak kadar yoğun
bir kokuydu bu (Marquez, 1972, s. 27).
3. Sonuç
“Yaşlılık”
sözlük anlamı olarak yaşlı olma, artmış yaşın etkilerini gösterme hali olarak
tanımlanmaktadır. Yaşlılık, psikoloji, sosyoloji, felsefe, tıp, iktisat gibi
birçok alanda incelenmiş ve incelenmekte olan bir olgudur. Yaşlılık olgusu,
birçok alana konu olduğu gibi edebiyata da konu olmaktadır. Gabriel Garcia
Marquez kitaplarında yaşlılık olgusuna oldukça yoğun biçimde rastlanmaktadır.
Çalışmada, Marquez
eserlerinde işlenen yaşlılık olgusu, fiziksel değişim, psikolojik değişim, dışa
bağımlı olma, bilgi birikimi ve tecrübe, sağlık sorunları ve ölüm korkusu,
yaşlılığa boyun eğmeme, geçmişe duyulan özlem başlıkları altında incelenmiş ve söz
konusu başlıklar Marquez eserlerinden yapılan alıntılarla örneklendirilmiştir. Yapılan
değerlendirmeler ışığında aşağıda yer alan sonuçlara ulaşılmıştır;
Marquez
eserlerinde yaşlı kişi kimi zaman kendine güvenini kaybetmekte, kendini paspal
bulmakta ve karşı cins tarafından beğenilemez olduğunu düşünmektedir. Marquez
romanlarında yaşlılığın sebep olduğu fiziksel değişime sıkça değinilmekte ve
fiziksel değişimin karakteri olumsuz anlamda etkilediğine vurgu yapılmaktadır.
Marquez, söz konusu olumsuz değişime karşı hissedilen duygunun daha kuvvetli
başka duygularla üstesinden gelinebilecek bir olgu olduğuna vurgu yapmaktadır. Söz
konusu duygular aşk, sevgi, bağlılık gibi duygular olabilmektedir. Özellikle
“Kolera Günlerinde Aşk” kitabında uzun yıllara rağmen bitmeyen ve yaşlılık döneminde
tekrar başlayan büyük aşk anlatılmaktadır.
Marquez
kitaplarında yaşlılık olgusu çerçevesinde zihinsel yeteneklerin kaybı ve
unutkanlığa vurgu yapılarak, söz konusu değişimlerin karakter üstündeki olumsuz
etkisi anlatılmaktadır. Söz konusu zihinsel yetilerin kaybı olgusuna yoğun
olarak “Yüzyıllık Yalnızlık” ve “Kolera Günlerinde Aşk” eserlerinde
rastlanmaktadır.
Marquez
yaşlılıkta gerçekleşen fiziksel değişimler sonucu bireyin çeşitli toplumsal
yardımlara ihtiyacı olduğuna vurgu yapmakta olup diğer taraftan karakterin söz
konusu yardım ihtiyacından hoşnut olmadığını, üçüncü kişilerden gelecek
yardımın aşağılayıcı bir durum olduğunu ve karakterin söz konusu yardıma
ihtiyacı olması sebebiyle kendini psikolojik anlamda kötü hissettiğini dile
getirmektedir.
Marquez,
yaşlılığı uzun bir yaşam koşuşturması ve hedeflerin gerçekleşmesi sonucu
kişisel bütünlük ve bilgeliğin geliştiği dönem olarak anlatmaktadır. Yaşlı
kişilerin bilge kişiler olduğu ve onların tecrübelerinden yararlanılması gerektiğini
vurgulamaktadır.
Marquez
eserlerinde ölüm olgusuna da yaşlılığa paralel olarak oldukça sık
rastlanmaktadır. Eserlerde, karakterlerin betimlenen sağlık sorunlarını
algılamalarının ardından gelen ölüm korkusuna, ölümlü olma düşüncesi ve ölümle
beraber yaşamda planlanan şeylerin gerçekleşememesi telaşına yer verilmektedir.
Marquez
kitaplarında, yaşlılıkta gerçekleşen fiziksel değişimlere karşı önlemler alma,
söz konusu değişimleri gizleme, sağlık sorunlarına rağmen çalışma hayatına
devam etme gibi yaşlılığı reddetme ve yaşlılıkla baş etme olguları yer
almaktadır. Bu anlamda karakterler dış görünüşlerine özenmekte, sağlıklarına
dikkat etmekte, çalışma hayatını sonlandırmama konusunda ısrarcı olabilmekte ve
sosyal hayatlarına eskisi gibi devam edebilmektedir.
Yazar,
duysal bazı uyarıcıların anıları canlandırdığına dair bilgi ışığında,
yaşlıların eski anılarına dönme, eskiyi hatırlama isteğine vurgu yapmaktadır. Marquez’in
anlatımında yaşlı karakterlerin anılarına ve geçmişe özlemine sıkça yer verilmektedir.
Kokular, anıları hatırlatan en önemli duysal öğe olarak işlenmekte, bazı
eşyalara anıları ve geçmişteki kişileri hatırlatan öğeler olarak önemli
anlamlar yüklenmektedir.
Kaynakça
ARUN, Ö. (2008). “Yaşlı Bireyin Türkiye
Serüveni: Kaliteli Yaşlanma İmkanı Üzerine Senaryolar”,
Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 7 313-330.
AYDIN, A ve SAYILAN, A. (2014).
“Aktif Yaşlanma ile Yaşam Boyu Öğrenme Arasındaki İlişkiye Teorik Bir Bakış”, Uluslararası Sosyal ve Ekonomik
Bilimler Dergisi, Sayı: 4 (2)
76-81.
BEĞER, T ve YAVUZER, H. (2012).
“Yaşlılık ve Yaşlılık Epidemiyolojisi”, Klinik Gelişim Dergisi, Sayı: 25 1-3.
MADEN, A. (1991). “İhtiyarlık
Psikomatiği ve Kültürel Nitelikleri”, Ankara Üniversitesi Dergisi, Sayı: 35(1) 171-179.
MARQUEZ GARCİA, G. (1991).
Albaya Mektup Yok (çev. Handan Saraç) İstanbul: Can Sanat Yayınları. (İlk baskı 1961).
MARQUEZ GARCİA, G. (1984).
Yüzyıllık Yalnızlık (çev. Seçkin Selvi) İstanbul: Can Sanat Yayınları. (İlk baskı 1967).
MARQUEZ GARCİA, G. (1991).
İyi Kalpli Erendira (çev. İnci Kut) İstanbul: Can Sanat Yayınları. (İlk baskı 1972).
MARQUEZ GARCİA, G. (1982).
Kırmızı Pazartesi (çev. İnci Kut) İstanbul: Can Sanat Yayınları. (İlk baskı 1981).
MARQUEZ GARCİA, G. (1989).
Kolera Günlerinde Aşk (çev. Şadan Karadeniz) İstanbul: Can Sanat Yayınları. (İlk baskı 1985).
MARQUEZ GARCİA, G. (1993).
On İki Gezici Öykü (çev. İnci Kut) İstanbul: Can Sanat Yayınları. (İlk baskı 1992).
ÖZ, F. (1999). “Yaşlılıkta Ruh
Sağlığı”, Sosyal Hizmetler Dergisi, Sayı: 1 (9) 19-27.
ÖZ, F. (2002). “Yaşamın Son Evresi:
Yaşlılık Psikososyal Açıdan Gözden Geçirme”, Kriz Dergisi, Sayı: 10 (2) 17-28.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)