İçinden bir ses ona, parayı gerçekten, içtenlikle hor görürse, havadaki
kuşlar gibi, bir şekilde yaşamını sürdürülebileceğini söylüyordu. Havadaki
kuşların oda kirası ödemediğini unutmuştu...
Hayvan Çiftliği ve 1984 kitaplarıyla ünlü George Orwell’in bence hak
ettiğinden az bilinen ve az değer gören çok güzel bir kitabı Aspidistra var
bugün bloğumda. Aspidistra’da George Orwell kitabına ismini veren çiçeğin
taşıdığı anlama binaen sınıf atlama özentisindeki dar gelirlilerin bir statü
göstergesi olarak evlerinden eksik etmedikleri, çiçeksiz bir zambak türü olan
aspidistrayı bir simge olarak kullanarak, 1930’ların İngiltere’sindeki sınıf
atlama çabalarını yine bir kara mizahla işliyor. Kitabın kapağındaki resimden
de anlaşılacağı üzere üzerinde aspidistra olan bir sofra zenginliği ve bolluğu
da içeriyor. Sizin masanız yemekçe bol olmasa da camınızdan görünen bir
aspidistra dışarıya karşı görünümünüzü ve statünüzü belirliyor...
Not: Aspidistra çiçeksiz, her türlü koşula oldukça dayanıklı bir zambak
türü. 1800’lerin ikinci yarısında İngiltere’de oldukça ünlü bir bitki olarak yetiştiriliyor.
Hatta bitkiye her türlü ortama dayanıklı olmasından dolayı “cast iron plant” de
deniyor.
Kitabın baş karakteri “Gordon Comstock” yaşamının iki yolu bulunduğuna
karar veriyor kitapta. “Ya zengin olursun ya da bilerek isteyerek zengin olmayı
reddedersin. Paran olabilir ya da parayı hor görebilirsin; ölümcül olan paraya
tapmak ve onu elde etmeyi başarmamaktır.” felsefesiyle hareket eden Gordon’un
yaşam tarzını, sefaletle, açlıkla, kendi seçimi işsizlikle boğuşmasını, kitabın
en güzel bölümlerinden biri olan aşkını, çokça düzen eleştirisi içeren dostuyla
sohbetlerini okuyorsunuz. Kendisinin hiçbir zaman para kazanamayacağını
düşünmek Gordon’un işine geliyor ve işe yarayacak yeteneklerinin olabileceğini
aklından bile geçirmeyerek kendi arzusuyla fena olmayan bir maaş kazandığı
işini terk edip, bir kitapçıda çalışarak şiir yazmaya başlıyor. Parayı
reddederek özgürleşeceğini zanneden Gordon aslında seçilmiş bir sefalet
yaşıyor. Kitap boyunca Gordon’un devamlı olarak “ya zengin olsaydım”
düşüncesini dile getirmesi ise onun aslında o kadar da kararlı bir para karşıtı
olmadığı fikrini düşündürtüyor size.
Orwell, sefaleti, yoksulluğu, açlığı, mekanları ve kişileri öyle bir
tasvir ediyor ki, kitabı okurken Gordon’un açlığı ile acıkıyor, kendinizi kirli
hissediyor ve bazen de üşüyorsunuz. Kitabın rengi ve atmosferi benim için nedense
mavi. Yani çok da kasvetli değil roman benim için hatta sıcacık bir tarafı da
var okuyucuyu rahatlatan…
Aspidistra’nın neden hak ettiği değerin altında değer gördüğünü düşündüğümü
ise size şu şekilde açıklayabilirim; yine daha önce işlediğim “Boğulmamak İçin”
kitabında da belirttiğim üzere Orwell, işlediği karakterlerin ve hayatlarının
sıradanlığının yanında anlatımındaki içtenlikle ve olayların akışındaki düzenle
sizi öyle çok karaktere yaklaştırıyor ki, bir süre kitapta tanıdığınız karakteri
aklınızdan çıkaramıyorsunuz. Sırf bu his için bile Orwell imzalı tüm kitapları
okurum diyebiliyorum ve Aspidistra’nın da 1984 kadar rağbet görebileceğine
inanıyorum… Evimizde aspidistraları sadece güzel oldukları ve huzur verdikleri için
yetiştirdiğimiz güzel ve bol okumalı günler dileğiyle…
Hatırlamalı;
Ruhunu bir villayla bir aspidistra karşılığında satmak uğruna hayatını
kur, işinde başarılı ol.
Bir çatı odasında açlık çeken bir ozan ama her nasılsa, pek rahatsızlık
vermeyen bir açlık- kendisini böyle düşünüyordu.
Yoksulluğun ilk etkisi, düşünceyi öldürmesidir.
“Yeterli ölçüde” paran olmadığı sürece paranın kölesisin.
İnsanların önyargılarına duyarsız olduğundan onları erdemlerine göre
değerlendirebiliyordu; dolayısıyla yetenekli kimseleri seçip işe almada iyi
sayılırdı.
Bir başkasının görüşünü her zaman anlayabilirdi. Bunu parası olduğu için
başarıyordu kuşkusuz; çünkü zenginler, akıllı ve anlayışlı olmanın bedelini
ödeyebilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder