2 Ağustos 2016 Salı

Aspidistra/George Orwell




İçinden bir ses ona, parayı gerçekten, içtenlikle hor görürse, havadaki kuşlar gibi, bir şekilde yaşamını sürdürülebileceğini söylüyordu. Havadaki kuşların oda kirası ödemediğini unutmuştu...

Hayvan Çiftliği ve 1984 kitaplarıyla ünlü George Orwell’in bence hak ettiğinden az bilinen ve az değer gören çok güzel bir kitabı Aspidistra var bugün bloğumda. Aspidistra’da George Orwell kitabına ismini veren çiçeğin taşıdığı anlama binaen sınıf atlama özentisindeki dar gelirlilerin bir statü göstergesi olarak evlerinden eksik etmedikleri, çiçeksiz bir zambak türü olan aspidistrayı bir simge olarak kullanarak, 1930’ların İngiltere’sindeki sınıf atlama çabalarını yine bir kara mizahla işliyor. Kitabın kapağındaki resimden de anlaşılacağı üzere üzerinde aspidistra olan bir sofra zenginliği ve bolluğu da içeriyor. Sizin masanız yemekçe bol olmasa da camınızdan görünen bir aspidistra dışarıya karşı görünümünüzü ve statünüzü belirliyor...

Not: Aspidistra çiçeksiz, her türlü koşula oldukça dayanıklı bir zambak türü. 1800’lerin ikinci yarısında İngiltere’de oldukça ünlü bir bitki olarak yetiştiriliyor. Hatta bitkiye her türlü ortama dayanıklı olmasından dolayı “cast iron plant” de deniyor.

Kitabın baş karakteri “Gordon Comstock” yaşamının iki yolu bulunduğuna karar veriyor kitapta. “Ya zengin olursun ya da bilerek isteyerek zengin olmayı reddedersin. Paran olabilir ya da parayı hor görebilirsin; ölümcül olan paraya tapmak ve onu elde etmeyi başarmamaktır.” felsefesiyle hareket eden Gordon’un yaşam tarzını, sefaletle, açlıkla, kendi seçimi işsizlikle boğuşmasını, kitabın en güzel bölümlerinden biri olan aşkını, çokça düzen eleştirisi içeren dostuyla sohbetlerini okuyorsunuz. Kendisinin hiçbir zaman para kazanamayacağını düşünmek Gordon’un işine geliyor ve işe yarayacak yeteneklerinin olabileceğini aklından bile geçirmeyerek kendi arzusuyla fena olmayan bir maaş kazandığı işini terk edip, bir kitapçıda çalışarak şiir yazmaya başlıyor. Parayı reddederek özgürleşeceğini zanneden Gordon aslında seçilmiş bir sefalet yaşıyor. Kitap boyunca Gordon’un devamlı olarak “ya zengin olsaydım” düşüncesini dile getirmesi ise onun aslında o kadar da kararlı bir para karşıtı olmadığı fikrini düşündürtüyor size.

Orwell, sefaleti, yoksulluğu, açlığı, mekanları ve kişileri öyle bir tasvir ediyor ki, kitabı okurken Gordon’un açlığı ile acıkıyor, kendinizi kirli hissediyor ve bazen de üşüyorsunuz. Kitabın rengi ve atmosferi benim için nedense mavi. Yani çok da kasvetli değil roman benim için hatta sıcacık bir tarafı da var okuyucuyu rahatlatan…

Aspidistra’nın neden hak ettiği değerin altında değer gördüğünü düşündüğümü ise size şu şekilde açıklayabilirim; yine daha önce işlediğim “Boğulmamak İçin” kitabında da belirttiğim üzere Orwell, işlediği karakterlerin ve hayatlarının sıradanlığının yanında anlatımındaki içtenlikle ve olayların akışındaki düzenle sizi öyle çok karaktere yaklaştırıyor ki, bir süre kitapta tanıdığınız karakteri aklınızdan çıkaramıyorsunuz. Sırf bu his için bile Orwell imzalı tüm kitapları okurum diyebiliyorum ve Aspidistra’nın da 1984 kadar rağbet görebileceğine inanıyorum… Evimizde aspidistraları sadece güzel oldukları ve huzur verdikleri için yetiştirdiğimiz güzel ve bol okumalı günler dileğiyle…

Hatırlamalı;

Ruhunu bir villayla bir aspidistra karşılığında satmak uğruna hayatını kur, işinde başarılı ol.

Bir çatı odasında açlık çeken bir ozan ama her nasılsa, pek rahatsızlık vermeyen bir açlık- kendisini böyle düşünüyordu.

Yoksulluğun ilk etkisi, düşünceyi öldürmesidir.

“Yeterli ölçüde” paran olmadığı sürece paranın kölesisin.

İnsanların önyargılarına duyarsız olduğundan onları erdemlerine göre değerlendirebiliyordu; dolayısıyla yetenekli kimseleri seçip işe almada iyi sayılırdı.

Bir başkasının görüşünü her zaman anlayabilirdi. Bunu parası olduğu için başarıyordu kuşkusuz; çünkü zenginler, akıllı ve anlayışlı olmanın bedelini ödeyebilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder