Alaska’nın muazzam genişlikteki,
dokunulmamış topraklarının hayatlarındaki tüm boşlukları kapatacağını düşünen
insanlar kendilerini burada bulmuştur. Fakat Alaska toprakları merhametsizdir,
ne umutları ne de özlemleri umursar.
1992 yılında Amerika’nın varlıklı
bir ailesinden olan Christopher McCandless otostopla Alaska’ya gider ve yaban
doğanın içine karışır. Dört ay sonra çürümüş cesedi geyik avcıları tarafından
bulunur. Chris’in sonu çok kötü bir şekilde sonuçlanan deneyimi, Amerikalı
yazar ve dağcı Jon Krakauer’in çok ilgisini çeker ve Chris’in Alaska’da çizdiği
rotaya, rota boyunca iletişim kurduğu insanlara, ailesine, yazılarına,
günlüğüne, daha doğrusu ölümüne kadar ki her türlü ayrıntıya büyük bir
titizlikle ulaşarak, bu hazin ve ilginç yaşam öyküsünü kitaplaştırır.
Chris’in çok zeki, donanımlı ve
yüksek hayat ideallerine sahip bir genç olarak söz konusu maceraya belli bir ideal
uğruna atılması, hayatı sorgularken doğadan yardım alması bu hikayeyi en çok
ilgi çekici yapan yön belki de. Otobüsün içine yazdığı “Yakasını kurtardığı medeniyet onu daha fazla
zehirlemeyecek. Artık yabanda yitmek için yürüyor.” sözü belki de nelerden
kurtulmaya çalıştığı ve neyin arayışı içerisinde olduğunun en büyük kanıtı. Kitaplarından
birinin üstüne yazdığı not da beynindeki düşüncelere tercüman oluyor; “İnsan
bazen, nasıl da diğerlerinin usandırıcı konuşmalarının anlamsızlığından ve
bütün o görkemli ifadelerden kaçmak sözcüklerin geçersiz olduğu doğaya ya da
zorlu ve uzun işlere sığınmak istiyor. Deliksiz uykulara, gerçek müziğe ya da
duyumsamayla suskunlaşmış insan anlayışının kendisine.”
Okumayı çok seven Chris’in, Dickens,
H.G. Wells, Mark Twain, Jack London, Tolstoy, Henry David Thoreau favori
yazarları arasında yer alıyor, özellikle Tolstoy’un basit ve yoksul hayatı
tercih ederek zenginlik ve imtiyazlarla örülü bir dünyayı terk edişine hayran
kalıyor. Jack London’un çoğu Alaska’yı anlatan roman ve öyküleri en sevdikleri
arasında yer alıyor. Yabana Doğru kitabının yazarı da Chris’in bu entelektüel birikimini
ayrıntılarıyla gözler önüne sererek, Chris’in macerası boyunca yanından hiç ayırmadığı
kitaplarının altları çizili bölümleri okuyucuya sunarak benim de gönlümü fethediyor.
Hatta kitabın sonunda Chris’in başucu kitaplarının bir listesini vererek, benim
“Jack London” ve Henry David Thoreau” severliğimi daha da pekiştiriyor.
“Everest Günlüğü” adlı esere de
sahip yazarın dağcılık deneyimleri sırasındaki zorlu tecrübeleri, “Yabana Doğru”da doğayı, yaban hayatı ve Chris’in bu yaşam savaşını teknik ve terimsel olarak yakından izlememizi sağlıyor. Kitabı okurken kendinizi bir yandan maceradan
maceraya sürüklenir bulurken, bir yandan da Chris’in kitaplarıyla edebiyata ve
felsefeye dalıyor, kitap boyunca tanıştığı insanlarla yeni dünyalara misafir
oluyorsunuz.
Chris’e büyük hayranlık
besleyerek okuduğum romanın sonunda tabii ki gözyaşları ve Chris’in arayışına
daha fazla seyirci olamayacak olmanın verdiği iç karartısını yaşadım. Günlerdir,
okuduğum bu kitap aklımdan çıkmıyor. Bu deneyimimi Jack London’un Beyaz Diş
romanıyla unutmamaya çalışıyorum. Devamlı Google’da Chris’in fotoğraflarına
bakarak o kafasından geçen milyonlarca düşünceyi tekrar tekrar anıyorum. Keşke upuzun
bir ömrü olsaydı ve çokça yazsaydı...maceralarını, ideallerini, tanıdığı insanları,
hayvanları, doğayı, kitaplarını, yazarlarını, mekanları…
Kitap, Sean Penn tarafından Eddie
Vedder’in harika müzikleri eşliğinde sinemaya da uyarlanmış. Kitaptan sonra
vakit kaybetmeden filmi de izledim. Tabii ki hiçbir film kitabın önüne geçemese
de, bir kitap ancak bu kadar güzel yansıtılabilirdi dedim filmin sonunda. Sırf
görüntü ve müzikler için bile seyredilebilir…
Tek avuntum Chris’in vefatı
öncesinde bıraktığı not…
Hatırlamalı;
Chris, hayatı namına koşması
gerekirse diye asla sırtında taşıyabileceğinden daha fazlasına sahip olmamaktan
yanaydı.
En büyük kazançlar ve değerler en
az takdir edilenlerdir. Varlıklarından kolayca şüphe edebiliriz. Çabucak
unutulurlar. En yüksek gerçek onlardır. Belki de en şaşırtıcı ve gerçek şeyler
bir insandan diğerine aktarılamaz. Günlük yaşantımın gerçek ürünü, gündüzün ve
akşamın çizgileri gibi tarif edilmez ve elle tutulup gözle görülmezdir. (Henry
David Thoreau, Walden)
Neşe ve mutluluğun yalnızca insan
ilişkilerine dayandığını düşünüyorsan yanılıyorsun. Tanrı bu hazzı her yere
saçmış durumda. Yaşadığımız her şeyin içinde bulabilirsin bunu. Tek ihtiyacımız
olan, alışkanlıklarla örülü yaşam tarzımıza sırtımızı dönüp yepyeni bir yaşama
adım atmamızı sağlayacak cesaret.
Önemli olan deneyimler, anılar ve
gerçek anlamın bulunabileceği kadar geniş uzamda yaşamanın büyük hazzı. Tanrım,
yaşamak harika bir şey! Teşekkürler. Teşekkürler.
Gece gece uykum kaçtı Hatırkayıcıyı bir zziyaret edeyim dedim, ne göreyim blog dolmuş taşmış! Herkes tatile girer ama bir "hatırlayıcı"nın görevleri vardır:) Yabana Doğru'yu okumamıştım hatta kitabı olduğunu bilmiyordum. Film çok etkilemişti beni, kitabı da listeme ekledim sayende..
YanıtlaSilYaa canım arkadaşım ne güzel yazmışsın ben de senin yorumunu görünce güne harika başladım😊kitap daha ayrıntılı ve beni çok etkiledi cnm mutlaka oku cnm. çok öperim seni tekrar çok saol cnm😘😘
Sil