29 Mayıs 2017 Pazartesi

Yeraltından Notlar/Dostoyevski

Yeraltından Notları ikinci defa okudum, çünkü ilkinde maalesef tamamlayamadım. İkinci okumamda ise eseri üçüncü kez okuyacağıma karar verdim çünkü eserin, içerdiği psikolojik analizler, dürüst ve sade anlatım, zaaflarının oldukça farkında ve bununla hesaplaşmaktan korkmayan, kendini "böcek dahi olamamış bir adam" olarak tanıtan baş karakter ile yıllardır kült eserler arasında olmayı çokça hakettiğini gerçekten anladım. Dostoyevski yine öyle bir anlatıyor ki, karakterin hayatından aslında çok sıradan bir kesiti iliklerinize kadar hissediyor, karakterle beraber aşağılanıyor, küçük düşüyor, nefret ediyor, acı çekiyor ve varoluşçu söylemleri düşünürken buluyorsunuz kendinizi. Bu hisleri mevcut durumunuzda kaldıramayacak gibiyseniz okumayın ama altı çizilecek sonsuz söylemleriyle Dostoyevski'nin bu şaheserini atlamayın. 

Stefan Zweig'ı sevenler, Zweig'ın derin karakter analizlerinde kimden etkilendiğini çok net anlayacaktır. Bir de Suç ve Ceza'nın Sonya'sına çok benzeyen bir karakterin bu eserde de olması, Dostoyevski'nin kendini aslında çokça satır aralarına koyması dikkat edilecek noktalar. İyi okumalar güzel günler dilerim...

Hatırlamalı;

Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Sıradan bir bilinç insanın yaşamı için fazlasıyla yeterlidir. 

Evet, işe girişmek için insanın öncelikle huzurlu olması, içinde herhangi bir kuşkunun bulunmaması gerekir.

İnsanoğlu yaratmayı ve yol açmayı sever, kuşku edilemez bundan. Peki neden aynı zamanda yıkmayı, kargaşayı da sever?

İnsanoğlu hercai gönüllü, yakışıksız bir yaratıktır ve satrançta olduğu gibi tek istediği hedefin kendisi değil, ona varmak çabasıdır.

Çıkarlar konusunda mantığınız yanılıyor olamaz mı? Öyle ya, belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan? Belki aynı ölçüde acıyı da seviyordur. Belki acı da mutluluk kadar çıkarınadır.

Kümesle saray arasında fark olmadığını söylüyorsunuz. O zaman, "evet" diye karşılık veririm size, "yaşamanın amacı yalnızca ıslanmamak ise haklısınız."

Normal insanı ölesiye kıskandığımı söylemiştim.

Gerçeği, içtenliği, dürüstlüğü severim. Düşünceyi severim, eşit düzeyde gerçek dostluğu severim.

Hüzünlü bile olsa, hayat güzeldir, nasıl olursa olsun, gene de güzeldir yaşamak.

Elimizden kitaplarımızı alsanız bir anda ne yapacağımızı şaşırır kalırız...

İnsan ancak çektiği acıların hesabını tutar, mutlu günlerini ise hiç hesaba katmaz. Eğer hesaplasaydı mutluluktan da yeterince payını aldığını görecekti.

Zira ızdırap bilinçlenmenin biricik nedenidir.

Palto/Gogol

Gogol'un bir arkadaş toplantısında dinlediği, öznesi tüfek olan gerçek bir hikayeden naif mi naif kişiliğinin etkisiyle oldukça etkilenmesi sonucu yazdığı söylenen bu eser, Rus edebiyatını gerçekçiliğe, sıradan baş karakterlere, sade ama güçlü konulara, orta ve alt gelir gruplarına doğru yönlendiriyor.

Dostoyevski'ye "Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık" dedirtecek bu kısacık ama dopdolu eser beni o kadar çok başka esere götürdü ki bazılarını bu kareye sığdırabildim.

Hikayenin sadeliği ve vuruculuğuyla Hemingway'in Yaşlı Adam ve Deniz'ine, bürokrasinin acımasızlığının vurgulanmasıyla Kafka'nın Dava'sına, baş karakter'in kendine yönelik algısıyla  Kafka'nın "Dönüşümü'ne ve  Dostosyevski'nin Yeraltından Notları'na, açlık ve fakirlik vurgularıyla Hamsun'un Açlığı'na ve giyime verilen değerin aşağılık yapısıyla Thoreau'nun Walden'ına gittim bu kısacık eseri okurken.

Mutlaka okunmalı ve anlaşılmalı...Akaki Akakiyevic'leri farkedebildiğimiz günler dileğiyle...

23 Mayıs 2017 Salı

Harfler ve Notalar/Hasan Ali Toptaş

"Zaten, seni olsa olsa sezerim ben, istesem de bilemem. Sen de, abartılacak kadar sıradan bir hayat yaşayan bu adamı bilme bence. Çünkü, her zaman için sezmek, bilmekten daha iyidir."



Diyecek kadar alçakgönüllü bir yazar var bu eserde...Sevdiği yazarları, başucu kitaplarını, aklından hiç çıkmayan hikayeleri, yüreğine, kalemine, üslubuna hayran olduğu üstadları, ailesini, çocukluğunu, yazarlığa ilk adımlarını, okuma aşkını öyle samimi öyle kalbi titreten bir üslupla yazmış ki Hasan Ali Toptaş, aldığım ilham beni başka başka eserlere, başka başka konulara götürdü...kendi deyimiyle kör noktamda kalan o kadar çok yazar ve bir o kadar eser olduğunu farkettim. Yazılarının altındaki emeği, yüzlerce üstadın bilgi birikimini, günlerce süren ilk cümleyi kurma çabalarını, insandan, sokaktan aldığı ilhamı gördüm. 




Kendisini görmezden gelenleri görmezden gelmek...., kalbi terlemek..., senden yaşlı olan yalnızlığına yalnızlıklar eklenmesi...gibi sözlerine hayran kaldım, gölge ve ayna gibi kelimeleri çok sevdiğini bolca kullandığını farkettim. Kundera, Dickens, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Marquez, Saramago, Borges, Dostoyevski, Kafka, Calvino ve daha bir çok yazarın kendisindeki dokunuşlarını gördüm.




Marquez'in Kırmızı Pazartesi eserinde yer alan "Beni öldürdüler."  ve Yeraltından Notlar'daki "Baylar Yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır."  gibi cümlelerden aynı derecede etkilenmiş olamamız, anlamlı bir ortaklık yakalamam da ayrı bir mutluluk verdi bana...Sonuç olarak mutlaka okuyun ve okutun...




İnsan gördüğü şeylerin toplamı kadar uyanık, görmediği şeylerin sonsuzluğu kadar uykudadır.

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine/Arthur Schopenhauer


Schopenhauer'in yine çok sert bir üslupla yazdığı bu eserde, düşünür iradenin kölesi olanları "sıradan", aklıyla yaşayanları "seçkin" veya "deha" olarak niteleyerek, bu iki grubun özelliklerini eğitim, sanat, fiziksel görünüm, yaşam biçimi çerçevesinde bizlere sunuyor.

Sıradan insanları eleştirirken sert mizacından taviz vermeyen Schopenhauer, aslında aşağıdaki cümle ile fikirlerini özetliyor;

"Sıradan kimse iradesiyle ait olduğu hayatın hayhuyu ve koşuşturması içinde kaybolmuştur; onun aklı hayatın eşya ve olaylarıyla doludur, ama nesnel anlamları bakımından bu şeylerin ve hayatın zerrece farkında değildir..."

"Dehayı özel biçimde belirleyen şey, ister kör ister keskin olsun kendisinde, her zaman basit kafalarda karşılaşılan hesaplı kitaplı, temkinli ihtiyatlı ruh halinden eser bulunmamasıdır."

Eserin dilinin ağırlığına, sayfalar ilerledikçe alıştım ve ünlü düşünürün özellikle dehanın doğası ve eğitim konularında yazdıklarını keyifle okudum. Bol farkındalıklı güzel günler dilerim...



Hatırlamalı; 

Güzel sanatlar, şiir ve felsefe alanında bir milletin ürettiği eserler, işte sahip olunan bu akıl fazlasının sonucudur.

Çoğu kere öyle olur ki büyük bir kafa monoloğu bu dünyada bulabileceği diyaloğa tercih eder.

Sezgisel kavrayış yoluyla kendi kendine görüp anladığının veya her halde kendi gözlemleriyle doğrulayacaklarının dışında, bir çocuğun zihnine hiçbir kavram aşılanmamalı, hiçbir fikir telkin edilmemelidir ve bunun neticesi çocuğun fikirlerinin, az olsun çok olsun önemli değil, temellerinin sağlam ve doğru olması olacaktır.p

Uğraşılıp elde edilecek en lüzumlu şey nedir diye sorulduğunda, "Kötülüğü öğrenmemek" diye cevap verdi.

18 Mayıs 2017 Perşembe

Akıllı Yaşama Sanatı/Baltasar Grachian

İspanyol din adamı Baltasar Gracian tarafından 17. yy'da yazılmış bu eserin iş yaşamı, dostluk, insan ilişkileri, liderlik, duygu yönetimi gibi konularda içerdiği paragrafların günümüzde dahi güncelliğini koruyabilmesi, ilişkilere yaklaşımda doğadan çokça örnekler sunması hayranlık uyandırıcı. Yaşamımda öncellikle doğallıktan yana bir kişi olarak yazarın bazı önerilerini fazla önceden hazırlanmış ve doğallığa ters bulsam da çokça yerin altını çizdiğimi, tekrar okumak üzere işaretlediğimi belirtmek isterim. Kitabın ismi orjinalinden birebir çevirisi yapıldığı için sıradan bir kişisel gelişim kitabı gibi dursa da katılın ya da katılmayın sizi de etkileyecek, hayatınıza ve ilişkilerinize yön verecek öneriler içerdiğini temin ederim. Schopenhauer ve Nietzsche gibi düşünürler tarafından çokça takdir gören bu eseri keyifle öneririm.

Hatırlamalı;

İhtiyatlı suskunluk dünyevi bilgelikler arasında en kutsalıdır.

Abartı, insanın bilgisinin veya zevkinin sığlığını gösteren bir muhakeme savurganlığıdır.

Kimsenin işine yaramamak büyük bir talihsizlik, herkesin işine yaramaksa bir başka talihsizliktir.

İyi niyetli insanlar her zaman huzur içindedir. İyi şöhret ve iyi itibar sahibi insanlar da her zaman iyi niyetlidir.

Nezaket ve onur öyle erdemlerdir ki, kime dağıtırsanız dağıtın, yine çoğu size kalacaktır.

Hayattaki ilk kural bir şeylere tahammül edebilmektir.

Kimse parıldayan güneşe bakamaz. Ama güneş tutulmasında herkes gözünü ona diker.

7 Mayıs 2017 Pazar

Vanya Dayı/Anton Pavloviç Çehov

Yaşayacağız Vanya Dayı. Çok uzun günler, boğucu akşamlar geçireceğiz. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanacağız...

Konusu ve karakterleri oldukça tanıdık ve sade olan bu eseri bu kadar klasikleştiren, ölümsüzleştiren, içerisinde barındırdığı zeka kokan, varoluşu sorgulayan vurucu diyaloglar... Mutsuzluk, amaçsızlık, umutsuzluk ve ahlak sorgusunun yoğun bir biçimde hissedildiği eseri okurken evet ben de kendimi Moskova'da Çehov'dan bir oyun izlermiş gibi hissettim ve heyecanlandım. Bazen kitabın girdiği atmosfer beni umutsuzluğa sürüklese de zekice diyalogları kaçırmamak için pür dikkat okudum ve aklımdan hiç çıkmayacak olan final cümleleri ile gerçekten bu eser yerini haketmiş dedim...Çehov'un diğer eserlerini almak için sabırsızlanıyor ve tiyatro tadında okumalar diliyorum...

Hatırlamalı;

Kederden, öfkeden uyku tutmuyor geceleri! Yaşlılığımın şimdi elde etmeme olanak tanımadığı şeyleri elde edebilecek olduğum zamanı öylesine aptalca harcadığım için...

Görüş denilen şeylerin, kendi başlarına ölü harflerden başka bir şey olmadıklarını unutmamalıydın...Eylemde bulunmak gerekirdi...

Kendisine verilen şeyi çoğaltması için mantıkla, yaratıcı güçle donatılmıştır insan, ama bugüne kadar hep yaratacağına yok etti.

Yaşamaya üşeniyorsunuz sanki! 

İnsan geçekten yaşamayınca seraplarla avunur. Ne de olsa tam bir hiçlikten iyidir.

Doğaya, insana dolaysız, temiz, özgür bir yaklaşım kalmamış artık...

Gözü peklik, özgür bir kafa, geniş görüşlülük demektir yetenek...

Can sıkıntısıyla tembellik bulaşıcıdır.

Bence gerçek, niteliği ne olursa olsun, belirsizlik kadar korkunç değildir.

Belirsizlik daha iyi...Ne de olsa umuttur...

Yok asıl deli olan dünya. Sizleri hala üstünde tuttuğu için...

Yaşayacağız Vanya Dayı. Çok uzun günler, boğucu akşamlar geçireceğiz. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanacağız...

4 Mayıs 2017 Perşembe

Nietzsche Şöleni; Seçilmiş Düşünceler (Denemeler)/ Nietzsche

"Doğru" deyince zihnimde kesinlikle yanlışın tersini değil, fakat sadece en esaslı hallerde çeşitli yanlışların birbirlerine oranla durumlarını gösteriyor...

Biraz Nietzsche şöleni yaşamak istedim, onun sözlerini ara vermeden okumak hepsinin üzerine tek tek düşünmek istedim. Öyle güzel bir yolculuk oldu ki benim için bu yine; her vurucu cümleyi karaladım, işaretledim, boyadım, yıldızlar çizdim kenarına köşesine...Oysa ki Schopenhauer eseri eserin sahibinden okuyun demişti...Ama bazen de hap gibi eserlere, ara vermeyen filmlere, ardı ardına servis edilen yemeklere, bölünmeyen sohbetlere hasret kalmaz mıyız... Çok keyifle okudum sizlerin de beğeneceğini tahmin ediyor iyi okumalar diliyorum...

Derin olduğunu bilen kimse kolay anlaşılır olmaya çalışır; kalabalığa derin görünmekten hoşlanan kimse ise anlaşılmaz olmaya çalışır.

Bugün yoksul o fakat herşeyini elinden aldıkları için değil de, kendisi kendisi herşeyi kaldırıp attığı için: ne önemi var onun için bunun? Bulmaya alışıktır çünkü. Onun isteyerek katlandığı bu yoksulluğu anlamayanlar asıl yoksullardır.

İnsan karşılık bulabileceği soruları işitir ancak.

İnsan gürültü yapmadan alkışlayamaz hatta kendini bile.

Her alışkanlık elimizi daha becerikli, aklımızı ise daha beceriksiz hale sokar.

Bizi bütün kitapların ötesine bile götüremeyen kitap da nedir ki.

Yaptıklarımızı hiç kimse anlamaz da ya över, ya yerer.

Yiğitlik nedir? Aynı zamanda en büyük acısının ve en büyük umudunun üstüne gitmek...

Neye inanırsın? Şuna: Her şeyi yeniden teraziye vurmalı...

En insancıl davranış nedir? Birisinin utanmasını önlemek...

Yokuş nasıl çıkılır? Çık ve düşünme yokuş çıktığını...

Yalnız elimle yazmıyorum ben; ayağım da işe karışmak istiyor hep. Özgür ve sağlam, yiğitçe yapıyor görevini, kimi zaman tarlalarda, kimi zaman kağıt üzerinde.

Aramaktan yorulalı beri, bulmasını öğrendim. Ters bir rüzgar karşıma çıkalı beri, her rüzgarla yelken açtım.

Düzlükte kalma, çok yükseklere çıkma. Dünya en güzel yokuşun yarısında görülür.

Bencillik, duyguların perspektif yasasıdır: Buna göre en yakın nesneler en büyük ve en ağırlarıdır, uzaktakilerin ise ağırlıkları ve boyları küçülür.

Fazla erdemlere sahip olmak istemeyeni severim. İlkine göre bir tek erdemde daha çok erdem vardır: Kaderin takıldığı bir düğümdür o.

Kültürün kültür araçları yüzünden ölüm tehlikesinde olduğu bir zamanda yaşıyoruz.

Bulanık suda balık avlayanla derinliklerden feyiz alanları halk kolaylıkla bir tutar.

İnsanlar daha iyi görmek için değil, daha iyi parlamak için ışığa koşarlar. Önünde parlayan nesneyi de insan seve seve ışık diye yutturur.

Her erdemde budalalık eğilimi, her budalalıkta erdem eğilimi vardır.

Ne denli yükselirsek, uçmak bilmeyenlere o denli küçük görünürüz.

Birisi şöyle diyordu: "Bu iki insan hakkında derin düşünmedim: Bu da onlara olan sevgimi gösterir."

Kendinin derin olduğunu bilen kimse aydınlığa yönelir; kalabalığa derin görünmek isteyen kimse ise karanlığa yönelir. Karanlık dibini görmediği her şeyi derin sanır çünkü.

İnsan bütün bir yıl sustu mu gevezeliği unutur ama, konuşmayı öğrenir.

Öğrenip ölçmek istediğin nesneden hiç olmazsa bir zaman için uzaklaş. Ancak kentten ayrıldığın zamandır ki evlerin üzerlerinde yükselen yüce kuleleri görebilirsin.

Bilginin velileri olamazsanız savaşçıları olun bari.

Sevgi yüzünden yapılan şey her zaman iyilikle kötülüğün ötesinde yapılır.

Bir nesneyi hem sevebilen, hem onunla alay edebilen kimse, dehaya erişmiş demektir.

Her söz bir ön yargıdır.