"Zaten, seni olsa olsa sezerim ben, istesem de bilemem. Sen de, abartılacak kadar sıradan bir hayat yaşayan bu adamı bilme bence. Çünkü, her zaman için sezmek, bilmekten daha iyidir."
Diyecek kadar alçakgönüllü bir yazar var bu eserde...Sevdiği yazarları, başucu kitaplarını, aklından hiç çıkmayan hikayeleri, yüreğine, kalemine, üslubuna hayran olduğu üstadları, ailesini, çocukluğunu, yazarlığa ilk adımlarını, okuma aşkını öyle samimi öyle kalbi titreten bir üslupla yazmış ki Hasan Ali Toptaş, aldığım ilham beni başka başka eserlere, başka başka konulara götürdü...kendi deyimiyle kör noktamda kalan o kadar çok yazar ve bir o kadar eser olduğunu farkettim. Yazılarının altındaki emeği, yüzlerce üstadın bilgi birikimini, günlerce süren ilk cümleyi kurma çabalarını, insandan, sokaktan aldığı ilhamı gördüm.
Kendisini görmezden gelenleri görmezden gelmek...., kalbi terlemek..., senden yaşlı olan yalnızlığına yalnızlıklar eklenmesi...gibi sözlerine hayran kaldım, gölge ve ayna gibi kelimeleri çok sevdiğini bolca kullandığını farkettim. Kundera, Dickens, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Marquez, Saramago, Borges, Dostoyevski, Kafka, Calvino ve daha bir çok yazarın kendisindeki dokunuşlarını gördüm.
Marquez'in Kırmızı Pazartesi eserinde yer alan "Beni öldürdüler." ve Yeraltından Notlar'daki "Baylar Yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır." gibi cümlelerden aynı derecede etkilenmiş olamamız, anlamlı bir ortaklık yakalamam da ayrı bir mutluluk verdi bana...Sonuç olarak mutlaka okuyun ve okutun...
İnsan gördüğü şeylerin toplamı kadar uyanık, görmediği şeylerin sonsuzluğu kadar uykudadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder